top of page
Aras Gündemir

Tasarruf: Kime Göre Neye Göre İyi?

Güncelleme tarihi: 26 Eyl

Tasarrufun daima olumlu bir alışkanlık olduğu ve mali kaynakların doğru kullanılması gerektiği öğretilmiştir. Ancak, gayet olumlu gözüken tasarruf etme eylemi gerçekten faydalı mıdır?  

İnsanlar belirli bir ürünü almak veya daha zengin bir yaşam standardına ulaşmak için gelirlerinin bir kısmını harcamamayı tercih ederler. Gelirin harcanmayan bu kısmı "tasarruf miktarı" olarak adlandırılır. Birey tasarruf ederek daha zengin hale gelebileceğini düşünür. Tabii ki, bu birey için doğrudur ve tümevarım tekniğiyle düşünürsek toplumun geneli için de yararlı olacağı kanısına varabiliriz. Fakat eğer toplumun hepsi tasarruf ederse işler karışmaya başlar ve bu bir paradoks oluşturur. Keynes’in popüler hale getirdiği bu paradoksa göre bireylerin hepsi kendi tasarruf oranlarını artırmaya başladığında bu toplam harcamalarda bir düşüşe neden olur. Toplam harcamalardaki bu düşüş toplam talebin düşmesi anlamına gelir. Keynes’e göre durgunlukların temel sebebi toplam talebin düşmesi olduğundan bu paradoks önemlidir.

Toplam harcamaların yani toplam talebin düşmesinin etkisi şu şekilde düşünülebilir: Talebin düşmesi ürün alınmadığından şirketlerin gelirinin azalmasına, şirketlerin gelirinin azalması üretimin düşmesine, üretimin düşmesi şirket sahibinin zarar edip işçi çalıştıramamasından dolayı işsizliğin artmasına ve GSMH’nin düşmesine neden olur. Keynes tasarruf paradoksunu şöyle açıklar: “Kendi tasarruf miktarının kişinin kendi geliri üzerinde önemli bir etkiye sahip olması pek olası olmasa da, tüketim miktarının başkalarının gelirleri üzerindeki etkileri, tüm bireylerin aynı anda belirli bir miktar tasarruf etmesini imkânsız hale getirmektedir. Tüketimi azaltarak daha fazla tasarruf etmeye yönelik her girişim, gelirleri öylesine etkileyecektir ki bu girişim zorunlu olarak kendi kendini yenilgiye uğratacaktır.” Bu fikir Keynes’ten önce John M. Robertson tarafından da ifade edilmiştir. Robertson tasarruf paradoks değil, en katı ekonomik gerçektir.” diyerek önemini vurgulamıştır. 

Daha iyi anlaşılması için şöyle bir örnek verelim: Bir kişinin her gün dışarıdan 200 TL’lik yemek yediğini düşünelim. Bu kişi tasarruf yapmaya karar versin ve artık bu restorandan yemek yemesin. Restoran sahibi gelirinin 200 TL düşmesi üzerine harcamalarını kısar ve evine alacağı 100 TL’lik yeni mobilyadan vazgeçer. Bu durumda mobilyacının da geliri düşer, bu mobilyacının daha az üretim ve harcama yapmasına yol açarak tasarruf yapmasına sebep olur. İlk tasarrufu bir kişinin değil de toplumun hepsinin başlatması durumunda zarar daha da büyür. Ayrıca bu noktada Keynes’in çarpan etkisini de görmüş oluruz. Örnekte de görüldüğü gibi tüketim harcamalarındaki bir azalma bu değişim başka bir harcama kalemindeki artış veya azalış da olabilirdi. Zincirleme bir olaylar örgüsü yaratarak milli gelirde sadece tasarruf edilen 200 TL yerine daha fazla bir azalma meydana getirmiştir.

Tasarruf paradoksuna örnek olabilecek diğer bir olay Büyük Durgunluk sırasında ABD’deki 2529 yaşındaki bireylerin aileleriyle yaşamasına karar vermesi sonucu oluşmuştur. ABD Sayım Bürosuna göre ebeveynleriyle yaşayan gençlerin yüzdesi 2005’te %14’ten 2011 yılında %19’a yükselmiştir. 2529 yaş aralığındaki bu bireylerin aileleriyle yaşamaya başlamaları kira, gıda, faturalar gibi harcamalardan tasarruf etmelerine neden olmuştur. Bu durum ekonomide çok büyük bir gerilemeye yol açmış ve yine Keynes çarpanının da gösterdiği gibi kısa vadede bazı sektörlerin üretimini yavaşlattığı söylenebilir. 

Tasarruf paradoksu eleştirilere maruz kalmış bir teoridir. Tasarruf paradoksunu anlattığımıza göre artık eleştirilere bakabiliriz.   

Örneğin tasarrufların yatırım yoluyla geri döneceği söylenmiştir. Bireylerin paralarını bankaya yatırdığını yani yastık altında bekletmediğini düşünelim ki bir birey için mantıklı olan da budur. Bu bankaların daha fazla ödünç verilebilir fonunun olmasını sağlar. Böylece banka yeni borçluları çekmek için faiz oranlarını düşürür. Piyasa faiz oranlarındaki bu düşüşün yüksek tasarrufların yarattığı talep açığını karşılaması beklenir. Düşük faiz oranı firmaları borçlanmaya teşvik edecek, yatırım harcamalarının artmasını sağlayacaktır. Ayrıca düşük faiz, tasarrufu daha az cazip hale getirecek ve tasarruf eden bireyleri de harcamaya itecektir. Ancak burada tasarruflar artığında tüm bireylerin gelirinin sabit kaldığı varsayılmaktadır. Yukarıda değindiğimiz gibi bir kişinin harcaması başkasının geliri olduğundan gelirdeki azalma hesaba katılmalıdır. Yani yüksek bir tasarruf olduğunda şirketlerin geliri azalacağından şirketler de harcamalarını azaltma, tasarruf yapma eğiliminde olabilir. Bu sebeple şirketler yeni yatırım harcamaları için kredi çekmekten çekinebilir. Ayrıca bankaların durgunluk zamanında borç vermeye istekli olmayabileceği de ileri sürülmektedir. 

Bir diğer eleştiri ise esnek fiyatların fazla tasarruf sonucu oluşan talep azlığını çözebileceğini ileri sürer. Esnek fiyatlar, mal ve hizmetlerin fiyatlarının talep ve arza göre uygun fiyatı bulaca ğını ifade eder. Buna göre tasarrufların artması, talebin düşmesi halinde alıcı bulamayan ürünün fiyatları da düşecek bu şekilde kişi tasarruf etmek yerine harcama yapmaya daha eğilimli hale gelecek, talep artacaktır. Karşılık olarak fiyatların yapışkan olabileceği ve düşmeyebileceği söylenmiştir.

Şimdi bütün bunları anlattıktan sonra bizim için yani Türkiye ekonomisinde bu bir şey ifade etmekte midir, tasarruf yapmamalı mıyız? Hayır. Yukarıdan da anlayabileceğiniz gibi tasarrufları karşılayan faktör olarak yatırım harcamaları görülmektedir. Yani tasarruf ekonomiden kaçan etmenler olarak adlandırılan “sızıntılar” kategorisine girerken yatırım harcamaları ekonomiye dönen ve gelir seviyesini artıran etmenler olan “enjeksiyonlar” kategorisine girer. Böyle olunca tasarruf olumsuz, yatırım harcamaları olumlu olarak görülmektedir fakat yatırımı doğuran şey de tasarruflardır. 

Türkiye’de geçmişteki düşük faiz politikasından kaynaklı da tasarruf açığı vardır. Tasarruf açığını kapatmak için ya yabancı sermayeyi çekmek ya da dış borç almak gerekir. Ayrıca tasarruf oranı gelişmekte olan ülkelere kıyasla da düşük kalmaktadır. Yani günümüzde Türkiye’nin tasarruflarını azaltması değil, arttırması gerekmektedir.

1 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Her gün ve ay yeni yayınlarımızdan haberdar olabilirsiniz

Gönderdiğiniz için teşekkürler!

bottom of page