top of page

Sri Lanka Neden Battı?

Peki, sırada Pakistan olabilir mi?

Son haftalarda dünyanın gündemini Sri Lanka’nın batışı meşgul ediyor. Tabii ki Asya’daki tüm ekonomik olaylarda olduğu gibi Çin bu konunun da ana aktörlerinden. Bu yazımızda Çin’in yeni Kuşak Yolu’ndan, Sri Lanka’nın batışından bahsedeceğiz.

Çin’in Kuşak Yolu

Çin son yıllarda ekonomik gelişim yönünden tüm ülkelerin imrenerek baktığı bir devlet haline geldi. Bunun tarihsel sürecine baktığımız zaman gözümüze Çin’in çok önemli iki karakteristik özelliği çarpıyor. Bunlardan ilki yoğun nüfusu, Çin şu anda Hindistan’ın 22 milyon insan ilerisinde 1,402 milyar nüfusu ile dünyanın en kalabalık ülkesi. Bu nüfus devasa bir iş gücü demek. Batı iş gücü sıkıntısı yaşarken Çin’in bu konuda neredeyse hiçbir zaman bir sıkıntısı olmadı. Bu yüksek nüfusun bir getirisi de ucuz iş gücü oldu. Zaten işçi sıkıntısı olmadığı için işçi fiyatları da giderek düştü. Bu sayede Çinli işçi çok ucuz hale geldi. Üretim maliyetinin düşmesi sayesinde de Çin ürünleri en ucuz ürünler olmaya başladı.

İşçi maliyetinin düşük olmasının yanı sıra, Çin uzun yıllar parasının değerini bilerek düşük tutmak üzerine politikalar uyguladı. Gerektiğinde acı çekti fakat sürekli olarak malları ucuz tutarak piyasadaki yerlerini korumayı başardı. Paranın değerinin düşük olması ile yabancı yatırımcıyı içeri çekti. Bu sayede bir sürü teknoloji devi ve farklı sektörlerdeki dev isimler Çin’e bir sürü fabrika kurdu. Yani Çin’in ekonomisi uzun yıllardır ucuzluk üzerine kuruluydu.

Kuşak Yolu’nu açıklamaya başlamadan önce İpek Yolu’na bir bakmakta fayda var. İpek Yolu neredeyse 2000 yıldır Doğu’dan Batı’ya uzanan bir ticaret rotasıdır. Çin’den başlayarak Avrupa’ya sadece malların değil ayrıca bilginin, kültürün ve sanatın da taşındığı ve dünya tarihine büyük etkileri olan bu yol, Çin için çok önemli bir semboldür. İpek Yolu’nun Kuşak Yolu projesine büyük bir esin kaynağı olduğu da yadsınamaz bir gerçek. Bir zamanlar İpek Yolu’nun yaptığı gibi şimdi de Kuşak Yolu Çin’den Batıya esen rüzgarları taşıyacak.

Peki Kuşak Yolu ne? Kuşak Yolu, Çin’in Avrupa’ya ucuza mal taşıyabilmek için oluşturduğu devasa bir uluslararası lojistik ve altyapı projesidir. Çin bu proje kapsamında yol olmayan yerlere yol, limanı olmayan şehirlere liman, havalimanı olmayan şehirlere ise havalimanı yaparak yol sürelerini ve masraflarını azaltmayı hedefliyor. Aynı zamanda geçmişte olduğu gibi bu projelerin gerçekleştiği ülkeler üzerinde etki ve güç sahibi olmayı da arzuluyor.

Çin bu projelerin inşa edilmesi için basit bir strateji izliyor. Çin’in rotasındaki ülkeler genelde kredibilitesi düşük, uluslararası yatırımlar bulamayan gelişmekte olan ülkeler. Çin bu ülkelere havalimanları gibi şeyler inşa edebilmeleri için çok yüksek miktarlarda fakat kısa süreli borçlar veriyor. Bu borçlar normalde bu ülkelerin asla bulamayacakları borçlar. Diğer ülke bu borcu aldıktan sonra istikrarsızlık veya iç karışıklıklar gibi sebeplerle genelde ödeyemiyor. Ardından Çin bu borçların silinmesi karşılığında 99 yıl gibi uzun sürelerle, bu inşa edilen binalara el koyuyor ve kendisi yönetmeye başlıyor. Bu sayede Çin başka ülkelerde de lojistik yatırımlar elde etmiş oluyor.

Diğer ülkelerin bunu gördükten sonra Çin’den kaçınacağını düşünebilirsiniz fakat Çin’in tek vaadi bunlar değil. Çin o ülkelerde metro hatları, yeni devlet binaları gibi çokça sıradan insanın da hayatını iyileştirecek yatırımlar yapıyor. İstikrarsızlığın bu denli yüksek olduğu ülkelerde kısa vadede bu kadar sıcak para çok cazip şayet aksi takdirde sonraki seçimi kazanmak hayalden öteye gidemiyor. Tüm bu sebeplerle Çin’in bu projesini diğer devletler de tutuyor. Çin yabancı şirketlerin hisselerine de ciddi miktarlarda yatırım yapıyor ve bu sayede nüfuz kazanıyor.

Tabii diğer süper güçler Çin’in tekelleşmesinden endişeleniyorlar fakat bu yazımız tamamen Kuşak Yolu üzerine değil. Çin’in bu projesinin krizlere sürüklediği ülkelere bakarak projenin Çinlilerin göstermek istediği kadar hoşgörülü bir proje olmadığını anlayabiliriz. Bu nedenle iki konuğumuz var. Sri Lanka ve Pakistan.

Sri Lanka’nın Batışı

Son zamanlarda başlıklarda Sri Lanka’yı görmüşsünüzdür. Sri Lanka krizine sadece bir ekonomik kriz olarak bakmak bize resmin tamamını göstermez. Sri Lanka’da şu anda bir insanlık krizi de yaşanıyor. Hastalar ameliyat olamıyor, insanlar marketlerde yiyecek bulamıyor, elektrik bazen günlerce kesiliyor. Haydi birkaç ana başlıkta Sri Lanka’yı inceleyelim.

1 - Harcamalardaki dengesizlik

Gelişmekte olan ülkelerde görülen istikrarsızlık hiçbirimiz için yeni bir konsept değil. Ama maalesef iyi bir ekonomik, siyasi ve sosyal zemin inşa edebilmek uzun ve zorlu bir süreç. Ekonomik kalkınmanın yaşanması için uzun yıllar insanlar daha az konforlu hayatlar yaşamak zorunda kalabilir. Bu ülkelerdeki istikrarsızlık da burada baş gösteriyor. Ekonomik koşullar zaten o kadar iyi değilken hiçbir siyasetçi kemer sıkmak istemiyor çünkü böyle politikalar sonraki seçimde mağlubiyeti garanti haline getiriyor. Sri Lanka’da da böyle bir durum söz konusu.

Sri Lanka’nın ithalatı, ihracatından daha fazla yani dış ticaret açığı var. Ayrıca Sri Lanka’da devlet harcamaları da toplanan vergi gelirinden fazla yani bütçe açığı da var. Bu ikili açık kesinlikle büyük bir sorun ve belirli önlemler alınması gerektiğini gösteriyor. Fakat önceden bahsettiğimiz nedenlerle hükümet bu sorunu çözmek için hiçbir adım atmadı. Üstüne bu düzeni finanse edebilmek için daha fazla borçlanmayı seçti.

2 - Popülizm

Gotabaya Rajapaksa 2019’da seçim kampanyasına başladığında başlıca 1 vaadi vardı. O da vergi kesintileri idi. Halka kendini seçmeleri karşılığında çok daha az vergi alma sözü veriyordu. Seçmenler bu vaadi hiç sorgulamadı. Zaten bir bütçe açığı olmasına rağmen yine de Rajapaksa’ya oylarını verdiler ve bütçe açığı gittikçe daha da derinleşti.

Yabancı yatırımcılar ve otoriteler bu son gelişmelerle beraber Sri Lanka’nın yakında çok büyük sıkıntılar yaşayacağını tahmin etmeye başladılar. Sonuç olarak yabancı yatırımcı Sri Lanka’yı terk etmeye başladı ve Sri Lanka uluslararası piyasalara girememeye başladı.

3 - Laiklik

Yeni başkanın seçilmesi ile beraber din adamları ülkenin kritik iç ve dış politika kararlarında büyük söz haklarına sahip olmaya başladılar. Keşişlerin etkisiyle Sri Lanka piyasa ekonomisinden gittikçe uzaklaşmaya başladı. Onun yerine Refaha Dayalı Model’e geçtiler ve altyapı projelerine yatırım yapmaya başladılar. Zaten büyük bir dış borca sahip olmalarına rağmen Çin’den yüksek miktarlarda borçlar aldılar.

4 - Korona

Çin’den gelen tek şey para olmadı. 2020 yılında Korona’nın ortaya çıkmasıyla Sri lanka ekonomisi ciddi manada zorlanmaya başladı. Turizmin durmasıyla beraber Sri Lanka ekonomisi mihenk taşlarından birini kaybetmiş oldu. Turizm; Sri Lanka ekonomisinin yüzde 13’ünü oluşturuyordu.

Bu ekonomik zorlukların neticesinde Sri Lanka şu anda tahmin edebileceğinizi düşündüğüm bir şey yaptı. Tekrardan borçlanmaya başladı…

Sri Lanka; Bangladeş’ten 200 milyon dolar, Hindistan’dan 500 milyon dolar borç aldı. Sri Lanka IMF’den borç almak için parasını devalüe etmeye karar verdi. Fakat paranın değeri düştükçe insanların alım gücü de düşmeye başladı. Yani ülkede ekonomik açıdan her şey çok kötü gidiyordu. Enflasyon yükseliyor, borçlar artıyor, döviz rezervleri eriyordu.

En sonunda Sri Lanka default etti ve dönem her ne kadar zorlu olsa da borçlarını ödediğine dair repütasyonunu da yok etmiş oldu. Fakat bu yaşanmadan hemen önce son bir hamle daha yaptılar. Çin’e 300 milyon Yuan daha borçlandılar.

Ekonomistlerin de altını çizdiği gibi Sri Lanka’nın bu durumunda Çin’in çok büyük bir parmağı var. Ödeyemeyeceğini bilmesine rağmen başka kimse vermezken Sri Lanka’ya bu kadar fazla borç vererek ekonomiyi bu sona sürüklediler. Ayrıca şimdi IMF de Sri Lanka’ya yardım etmeye çekiniyor çünkü verilecek olan yardımların Çin’e olan borçların ödenmesi için kullanılacağı da ortada. Şu anda büyük zorluklar içinde olan yeni yönetimin bu güzel ülkeyi kurtarıp kurtaramayacağını hep beraber göreceğiz.

Pakistan

Pakistan 14 Ağustos 1947’de Hindistan’dan ayrılıp bağımsız bir devlet haline geldiği günden beri maalesef ekonomik refaha ve siyasi stabiliteye ulaşabilmiş bir ülke değil. Daha önce de bahsettiğimiz gibi bu iki eksiklik birbirlerini tetikleyerek sorunun çözülmesini zorlaştırıyor. Ekonomi iyi olmadığı için yöneticiler başta kalamıyor, yöneticiler başta kalamadığı için kimse ekonomiyi düzeltemiyor. Yazımızın bu kısmında Pakistan’ın ekonomik sıkıntılarına göz atmak istedik.

Pakistan’daki istikrarsızlık diğer ülkelere göre çok ayrı bir boyutta. Ülkenin kuruluşundan itibaren başa geçen 18 başbakandan hiçbiri görev süresinin sonuna kadar koltukta kalamadı. 70 yıllık sürede 8 tane darbe denemesi oldu ve bunlardan 5 tanesi başarılıydı. Bu kadar fazla darbe içerisinde yeni yeni demokrasiye alışmaya çalışan bu toplum demokratik bir bilinç veya kültür geliştirecek zamanı doğal olarak bulamadı. Yıllar geçtikçe her gelen aday ülkeyi düzlüğe çıkarmayı vadetti ama hiçbiri yeterli süreyi bulamadan gerek halk gerek ordu tarafından indirildi. Her gelen başbakan önceki başbakanın bozdukları düzeltmeye çalışmaktan kendi politikalarını ortaya koyacak süreyi bulamadılar. Örnek vermek gerekirse:

1978’de General Muhammed Zia-ul Haq yönetimi askeri bir darbeyle eline geçirdi. İlk olarak sendikalaşmayı yasakladı. Gazetelere ve radyolara sansür uyguladı, ayrıca dünyadaki çeşitli ülkelerden yüklü krediler aldı. 1988’de Benazir Bhutto başbakanlığa seçildi. Akat sendikalaşma yasağını kaldırıp medyayı özgürleştirene kadar 1990 yılında Nawaz Sharif tarafından indirildi.

Tabii ki bu istikrarsızlık yüzünden dış yatırımcı Pakistan’a gelmemeye başladı ve ülkeye gelen yatırım ve döviz miktarı ciddi yaralar aldı. Ayrıca yeni seçilen siyasetçilerin de tek hedefi gücü elinde tutmak olmaya başladı. Bu siyasetçiler kısa vadede halkı memnun etmek için yüksek krediler alıp ekonomiyi rahatlattılar veya Hindistan’a karşı askeri operasyonlarda ve kışkırtıcı söylemlerde bulundular. Bu kısa vadeli politikalar yüzünden hiçbir zaman kalkınma gerçekleşemedi. 75 yıllık bu devletin ekonomisini IMF tam 13 defa iflasın eşiğinden kurtarmak zorunda kaldı. Ve görünen o ki Pakistan yine bir iflasın eşiğine sürükleniyor.

Pakistan’ın durumunu tamamen kavramak için terör örgütleriyle bağlarını da anlamamız gerekiyor. Gelişmiş ülkeler için askeri organizasyonlar düzenlemek çok maliyetli ve kirli bir iş.

İlk olarak kendi ülkenin vatandaşlarını bir savaşa yolladıkları zaman tüm bu vatandaşların hayatlarından sorumlu hale geliyorlar. İkinci olarak ülkedeki gelişmiş haklar yüzünden kötü bir olayın yaşanması durumunda çok fazla para ödemek zorunda kalıyorlar ve genel olarak maaşlar çok fazla. Üçüncü olarak ise çıkmak istedikleri zaman o ülkeden çekilmek çok uzun ve maliyetli oluyor. Bu sebeplerle ABD gibi gelişmiş ülkeler genelde terör örgütlerini kendileri için savaşmaları için kullanmıştır. Mesela Sovyetler Afganistan’a girince ABD de yerel bir terör örgütü fonlayarak Sovyetlerin işini zorlaştırmıştır.

Pakistan da gelişmiş ülkelerin adeta eğitim sahası haline geldi. Bu terör örgütleri Pakistan’da eğitiliyor, ABD tırları Pakistan topraklarından geçerek gerekli teçhizatı sağlıyordu. El-Kaide ve Taliban gibi büyük terör örgütleri de bu sayede ortaya çıkmıştır. Pakistan bu hizmetinin karşılığında Amerika’dan 1.5 milyar dolar tarzında miktarlarda yardım aldı fakat işler beklendiği gibi gitmedi.

Bu terör örgütleri çok fazla güçlendi ve kendi başlarına hareket etmeye başladılar. Uyuşturucu ticaretine girdiler ayrıca küçük kasaba ve köylerde terör faaliyetlerinde bulunmaya başladılar. Bu nedenle ülkenin prestiji ciddi anlamda zarar gördü. Yabancı yatırımcılar artık Pakistan’ı bir terör devleti olarak görmeye başladılar. Bir de üstüne halihazırda oluşmuş sektörler de zarar görmeye başladı. Örnek olarak, Pakistan’da en popüler spor krikette yaşandı. Pakistan’a gelen Sri Lanka kriket takımı terör saldırısına uğradı. Ardından bir sürü ülke daha Pakistan’a güvenlik nedeniyle gelemeyeceklerini söylediler. Turizm de bundan nasibini aldı. Ülkeye gelen turist miktarında ciddi düşüşler meydana geldi.

Yani 2013’te İmran Khan iktidara geldiğinde ülke zaten finansal ve ekonomik açıdan köşeye sıkışmış vaziyetteydi. Tam bu sıralarda Çin, Pakistan’a yardım etmeye karar verdi.

Çin bu zor durumda olan ülkeye başka hiçbir yerde bulamayacakları kadar yüksek krediler teklif etmeye başladı ve yöneticiler bu kredileri kabul etmekten hiç çekinmedi. Çin özellikle Gwardar limanının inşa edilmesine çok önem veriyordu. Bu liman Çin’in Kuşak Yolu’nun denizcilik kısmı için çok önemliydi çünkü alternatif limanlar trafiği kaldıramıyordu ve daha büyüyecek altyapıya sahip değillerdi. Aynı sebepler Pakistan için de geçerliydi ama kendi paraları olmadığı için Çin’den kredi alıp limanı inşa etmeye başladılar. Pakistan işin sonunda Çin’e yaklaşık 25 milyar dolar borçlandı. Bu neredeyse Pakistan’ın gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 9’u. Çin, Pakistan’da otoyollar, su kanalları hatta fiber-optik kablo hatları bile inşa etti. Pakistan doğal olarak borçları ödeyemeyince de Çin, Gwadar limanının kontrolünü 40 yıllığına ele geçmiş oldu.

Tüm bunların üstüne İmran Khan şirketlere ve halka yardımlar ve vergi kesintileri yapıyordu. Ülkenin kasası zaten bu kadar kötü durumdayken bir de böyle yardımların yapılması tabuta son çivileri çakıyordu. Yani Pakistan ekonomisinin 3 tane büyük sıkıntısı var:

  1. Çin’e ve diğer ülkelere olan büyük ödenmesi imkansız borçlar

  2. Terör yüzünden bozulan imaj ve dış yatırımcıların kaçması

  3. Bu kadar zorlu bir dönemde hala yapılan kısa vadeli politikalar

Pakistan şu an o kadar kötü durumda ki IMF bile tekrardan ülkeyi kurtarmak istemiyor. Sri Lanka kısmında da bahsettiğimiz gibi ülkedeki siyasetçilerin kısa vadeli politikaları ve borçlanmayı bu kadar düşüncesizce kullanmak ülkelerin ekonomilerini saatli birer bomba haline getiriyor. Pakistan daha iflasını açıklamış durumda değil. Fakat bu durumdan geri dönüp imajını temizlemesi ve borçlarını ödemesi için çok uzun süreler kemer sıkmak gerekebilir.

Comments


Her gün ve ay yeni yayınlarımızdan haberdar olabilirsiniz

Gönderdiğiniz için teşekkürler!

©2022, Cağaloğlu İktisat Kulübü tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page