Giriş
“İktisat kasvetli bir bilimse, avcı ve toplayıcı ekonomileri onun en gelişmiş kolu olmalı.” der, Marshall Sahlins (1974, s.1). Ona ve diğer primitivist yazarlara göre Paleolitik Çağ hakkında bilinen “yaşamın zor olduğu” önermesi tamamen hatalıdır.¹ Bu yazarların düşüncelerine göre günümüzde bilinenin aksine yaşam için teknik yeterlilik, ürün birikimi, kültür inşası, boş zaman kazanma konularında Paleolitik Çağ insanlarında bir eksiklik yoktur; hatta ortada bir bolluk toplumu vardır, herkesin maddi ihtiyaçlarının kolayca karşılandığı bir toplumdur.² Bolluğa ulaşım yollarından biri olan “az şey arzu etmek” ile genel bir bolluk durumuna ulaşmak, çok üretim yaparak bolluğa ulaşmaktan daha kolaydır. Peki, ya paleolitik dönem ekonomisinin daha adaletli ve yaşam kaynaklarını sağlamanın daha kolay olduğu yönündeki önermeler ne kadar doğrudur? Bu alanda yapılan destekleyici araştırmalar ne kadar kapsayıcıdır? Taş devrindeki ekonomi yönetimi günümüz coğrafi dağılımda veya nüfus şartlarında ne kadar sürdürülebilirdir? Bu yazıda taş devri ekonomisi ve günümüz ekonomiyle ilişkisi bugüne kadar yapılan araştırmalar ışığında değerlendirilecektir. Bu konular genel olarak taş devri ve günümüz ekonomik sistemleriyle (Özellikle kapitalizmle) büyük oranda bağı bulunan “bolluğun oluşumu”, “stoklama davranışı”, “bireysel tatmin” ve “enerjiden kazanç” gibi başlıklar altında işlenecektir.
1. Taş Devri Ekonomisinin Genel Durumu
Günümüzdeki ortalama antropolojik görüş, avcı ve toplayıcıların ekonomilerinin ancak basitçe geçim sağlamaya yetecek büyüklükte ve verimde olduğu yönündedir. Bu görüşe göre doğal kaynaklar görece daha güçlü ancak kullanımı daha zayıf olduğundan kullanım sürdürülebilirliği de günümüze kıyasla daha düşüktür. Bilinen devamlı birikimlerinin olmaması da zamanlarının yiyecek peşinde koşarak geçmesinden dolayıdır. Ancak özellikle Avustralya yerlileri başta olmak üzere, Güney Amerika ve Orta Afrika yerlileri üzerinde bazı kâşifler ve araştırmacılarca yapılan çalışmalara göre avcı ve toplayıcı toplumlarının yaşadıkları coğrafyaya bağlı olarak değişen sürelerle yaşam ihtiyaçlarını karşılamaları ön kabule göre oldukça az zaman almamaktadır.³ Bu çalışmaların sonuçlarına tam karşı olan pek çok farklı araştırma da var olsa da eleştireceğim konu üzerinde ilerleyebilmek için karşıt neticeler ortaya koyan araştırmaları göz ardı edebilirim (Az sayıda karşıt araştırmaların kesin doğruluğu durumunda ortada tartışılan konu kalmaz). Ayrıca ilkel ekonomilerin zaman darlığı yaşamadığını öne süren araştırmaların geneli doğal kaynakların verimli olduğu topraklarda ve tabii ki günümüz nüfus yoğunluğunun oldukça altında yapılmıştır. Yerliler ihtiyaçlarını doğrudan karşılayabilmekte, karşılayamayacakları noktaya geldiklerinde ise göç etmektedirler. Bu durum tabii ki o zamanlardaki dünya geneli nüfus yoğunluğunun düşüklüğünden kaynaklanmaktadır. Ayrıca görece daha kurak noktalarda yapılan araştırmalar o bölgelerde yaşayan avcı ve toplayıcıların diğerlerine göre %100’e varan oranlarda çalışma saatlerinin arttığını göstermiştir.⁴
2. Taş Devri Ekonomisinde Bireyin Tatmin Durumu
İlkel ekonomik toplumlarla pazarendüstri toplumları arasındaki kıyaslamalarda kullanılan şöyle bir görüş vardır: Kapitalist ekonomilerde mülkiyet alınımında her satın aldığınız şey için onun yerine arzu edebileceğiniz herhangi başka bir şeyden de vazgeçmiş olursunuz.⁵
Bu durumu açıklamak gerekirse bir ayakkabı ihtiyacınızda A markasını tercih ederseniz onun yerine satın alabileceğiniz B marka bir ayakkabıdan vazgeçmiş olursunuz. Aslında B markasını da arzu edebileceğiniz bir durumda (Bir tercihte) A markasını seçmiş olmanızın sebebi oldukça açıktır: A markasına olan arzunuzun B markasına göre biraz daha fazla olması. Bu tercih sürecinin sonucunda arzu ettiğiniz diğer bir şeyden vazgeçmiş olursunuz. Bu görüşe göre satın aldığınız şeyler sizi arzuladığınız diğer şeylerden mahrum eder, geçinme vasıtaları da edinme ve buna bağlı harcamaya dayalıdır. Yine bu görüşe göre ilkel çağlarda böyle bir durum söz konusu değildir. Genelde böyle seçimler yaparak seçimleri üzerinde arzu oluşturmazlar ve bu durumda kayıpları da olmaz. Ancak bu görüşün en büyük eksikliği insanın bir ihtiyacını karşıladıktan sonra o ihtiyacı karşılama konu sunda yaşadığı sıkıntıları veya vazgeçtiklerini kolayca unutmasıdır. Örneğin, siz muhtemelen örnekteki daha fazla arzu ettiğiniz A marka ayakkabıyı al manız sonucunda B marka ayakkabıyı gördüğünüzde “İyi ki A markasını almışım” diyebileceksiniz. Rasyonel bir insandan beklenen de tam olarak budur. Hatta insanlara ihtiyaçlarını karşılamak konusunda tercih imkânı sunmak, kapitalist ekonomide ve ürün bolluğunun ne kadar fazla olduğunun bir kanıtıdır. Buna karşın söylenen, primitivist ekonominin fazladan bir bolluk ortamı oluşturduğuydu. Buradaki bolluk günümüzde düşünüldüğünde tam olarak neyi ifade ediyor? Aslında primitivistlerin ana düşüncesi günümüzde toplum arasında da yaygınlaşmış olan “arzuyu farklı isteklere bölüştürmeden toplam tatmin duygusunu arttırmak” üzerinedir, onlar bu fikir dolayında düşünerek de “Az istek, az ürünle genel bir bolluk durumuna ulaşmayı sağlar” önermesine ulaşırlar.
3. Paleolitik Çağ’da “Bolluk” Kaynakları ve Stok Yapmama Sebepleri
XIX. ve XX. Yüzyıl boyunca başta Buşmanlar, Onalar ve Yahganlar olmak üzere avcı ve toplayıcı davranışları devam eden toplumlar üzerinde yapılan araştırmalar bize konuştuğumuz konu hakkında oldukça tamamlayıcı ve gözleme dayalı bilgi vermektedir.⁶ Örneğin, Avustralya veya Güney Afrika coğrafyası, modern insanlar tarafından yaşaması güç coğrafyalar olarak tanımlanabilir. Burada yaşayan toplulukların genel olarak modern anlayışa uzak yemek kültürü, günümüz insanlarında onlar hakkında kıt kanaat yaşadıkları fikri oluşturma sına zemin oluşturuyor olabilir. Ancak gerekçelendirilmiş varsayım XXI. yüz yıl kamuoyunun düşündüğünün aksine avcı ve toplayıcıların bolluk içerisin de yaşadığına doğrudan bir kanıt olamayacaktır. Bu sebeple öncelikle avcı ve toplayıcıların bolluk içinde yaşadığına işaret eden bazı araştırma veya gözlemleri incelemeliyiz. Örneğin, Gusinde, Yahganlar’ın bolluk durumu üzerinde yaptığı araştırmada bazı yanıtlar bulmuştur:
“Çünkü deniz, bütün yıl boyunca ve neredeyse sınırsız bir cömertlikte her türlü hayvanı, avcılık yapan erkeklerin ve toplayıcılık yapan kadınların kullanımına sunar. Fırtına ya da kaza, bir aileyi bu yiyeceklerden en fazla birkaç gün yoksun bırakacaktır. Genellikle kimsenin açlık tehlikesini dikkate al masına gerek yoktur. Ve herkes, hemen her yerde gereksindiği şeyleri bol miktarda bulur. O hale neden gelecekte temin edilecek yiyecekler için endişe duyulsun ki!.. Esasında Fue golularımız gelecek için endişe etme lerine hâcet olmadığını bilirler, bu yüzden tedarik maddelerini istiflemezler…” (Gusinde, 1961, s. 336, 339).
Gusinde yazısında bahsettiği ve benim de öncelemek istediğim önemli bir nokta, avcı toplayıcıların stok yapmaya ihtiyaç duymaması veya stok yapma yeteneklerinin yetersiz olmasıdır. Stok yapmanın özellikle ilkel ekonomilerdeki en büyük kazanımı şüphesiz kıtlık durumundan kaçınmaktır. Gusinde’nin gözlemine göre dış etmenler sonucun da doğanın getirisi kimseyi “açlık tehlikesinde” bırakacak kadar uzun süre kesilmemektedir. Fakat kullandıkları doğal kaynakların bir son noktası yok mudur, özellikle de avcı toplayıcılar gibi doğal kaynakların uzun süreli kullanımını sağlamak konusunda gelişmemiş (Bu yönde bir yöntem veya buluş kullanmayan) toplumlarda? Gusinde’nin eksik bıraktığı bu yönü Grey şu şekilde tamamlamaktadır:
“Genel olarak yerliler iyi bir yaşam sürerler. Bazı bölgelerde belirli mevsimlerde yiyecek yetersizliği baş gösterebilir; ama böyle durumlarda bu bölgeler terk edilir. Fakat bir bölgenin yiyecek açısından zengin mi olduğunu, yoksa tam tersinin mi geçerli olduğunu bir gezginin, hatta o bölgenin yabancısı olan bir yerlinin bilmesi tamamen imkansızdır…” (Grey, 1841, cilt 2, s. 259262)
Grey’in yazısında değindiği “böyle durumlarda bölgeyi terk etme” yani göç etme davranışı avcıların tam olarak doğal kaynakları tükendiğinde yaptığı şeydir. Aslında stok yapmama sebeplerinden biri de budur. Mülkiyet onlar için bir yüktür. Zaten bu nedenle stoklamanın gelişimi insanların yerleşik hayata geçmesiyle beraber karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar tüm avcı toplayıcılar doğrudan doğruya göçebe hayat sürmese de bu hayat tarzını benimseyen büyük çoğunluk bağlamında, ileriki zamanlarında oluşacak kaçınılmaz bir göç etme ihtimali onların tüm mülkiyetlerini dolayısıyla bu mülkiyetleri edinmek için harcadıkları zamanı ve harcadıkları enerjiyi de kaybetmeleriyle sonuçlanacaktır. Bu nedenle ilkel ekonomi hakkında çıkarımlar yapmak için göçebe ve yerleşik yaşam tarzları arasındaki farkları değerlendirmek bizi sağlıklı bir sonuca götürebilir. Yirminci yüzyılda hakların da çokça gözlem yapılan Buşmanlar, kısa dönemlerde sıkça göç eden bir toplumdur. Bu nedenle yükleri (Mülkiyetleri) onları yavaşlatmaktaydı. Yanlarında uzun süreler taşıyamayacakları eşyaları, yiyecekleri olmazdı.⁷ Bunlara ek olarak avcı ve toplayıcıların ürün depolamayarak doğa dışında güvendikleri başka şeyler de vardı. Bunlara örnek bir durumu LeJeune’nin, Montagnaisler üzerinde yaptığı bir gözlemiyle sunabilirim:
“Geçirdiğimiz açlık dönemi boyunca ev sahiplerim iki, üç veya dört tane isterse gündüz olsun, hemen bütün komşu vahşilere bir ziyafet çekerlerdi. Ve eğer komşuları bir şey yakaladılarsa, onlar da aynı anda başka bir ziyafet verirlerdi; bu durum öyle bir hal alırdı ki bir ziyafetten kalkıp diğerine, hatta bazen bir üçüncüsüne, dördüncüsüne katılırdınız. Onlara idareli davrandıklarını, bu ziyafetleri başka bir zamana ertelemelerinin daha iyi olacağını ve böyle davrandıkları takdirde bu kadar fazla açlık baskısı yaşamayacaklarını söyledim. Benimle alay ettiler: “Yarın” (dediler) “yakaladığımız avlarla başka bir ziyafet daha vereceğiz.” (LeJuene, 1887, s. 281283)
LeJuene’nin anlattıklarında da görebileceğimiz gibi avcı ve toplayıcıların rahatlıkları ancak doğaya veya başka etmenlere (Bu örnekte komşularına) duydukları güvenden kaynaklanmaktadır. Ancak yaşanabilecek büyük felaketleri tamamen yok saymaktalar. Ayrıca daha öncesinde de bahsedildiği gibi nüfus oranı düşük çağlarda doğaya duyulan bu güven, nüfus artışıyla toplumların sonunu getirmeye başlar. Göçebelerin (Avcı ve toplayıcı ların neredeyse tamamının) bollukta olduğunun değerlendirilmesi de tamamen “talihlerine” duydukları güvenin onları boşa çıkarmadığı durumlardan kaynaklanmaktadır. Nitekim dünyanın tabiri yerindeyse insanlar bakımından “boş” olduğu bir zamanda doğanın on lar için çoğu verimli bölgede kendisinden istiflediği ürünleri kullanmak yerine kendi biriktirebildikleri kısıtlı ürünleri kullanmanın “saçma” olduğunu düşünürler. Bunlara ek olarak “istifçiliğin” toplumlarda kötü bir davranış olarak görülmesi ve ekstra enerji gerektirmesi de toplumlarda stoklama davranışından kaçınılmasının sebeplerinden biri olabilir. Stoklamak her daim ürün bulunabilen bir durumda elbette gereksiz bir enerji harcaması olarak karşımıza çıkmaktadır, toplumda bu sebeple stoklama yerine herkesin birbiriyle ürün paylaştığı bir sistem gelişmiş olabilir. Bu durumda ürünlerini paylaşmayan ve istifleyen insanlara da “ahlaksız” gözüyle bakılıyor olabilir.⁸ Öte yandan yerleşik hayata geçmiş toplumlar “talihli” olduklarına veya uzun dönemde gittikleri yerde yine talihli olacaklarına güvenmez, kendi talihlerini kendileri oluştururlar. Bu talihlerini (ürettikleri ürünleri) kaybetmemek için de stoklama davranışında bulunurlar. Ancak burada karşımıza bir sorun daha çıkıyor. Yerleşik yaşam süren insanlar yerleşebildikleri devasa tarım alanları olmadığı sürece nüfusları da sosyal fenomenlerin yanı sıra toprağın taşıma kapasitesine bağlı olarak gelişiyor.⁹ Bu nedenle bu toplumların da “sadece” tarım ve stoklamayla medeniyetlerini inşa etmesi ve toprağa uzun süreler güvenerek edindikleri “ağır” yükleri toprağın verimsizleşmesi veya daha büyük çaplı afetler sonucunda tamamen kaybetmeleri hiç uzak bir ihtimal değildir. Göründüğü üzere eski devirlerdeki ekonomik dayanaklar göründüğü kadar ehemmiyetli değildir. Teknolojinin gelişmesi de en ehemmiyetli üretimi ve dolayısıyla iktisadi temelleri oluşturmak üzerinedir.
4. Ekonomide Zaman Kazanmanın Başlı Başına Bir Başarı Olduğu Yanılgısı
Primitivist düşünürlerin yaptığı bir diğer hata ise insanların üretimde kayıplarının sadece zaman yönünden olacağı üzerinden varsayımlarda bulunmak ve avcı toplayıcıların gün içerisinde bizden daha az süre çalıştığı, dolayısıyla daha fazla boş zamanları nın kalacak olduğu fikrini öne sürme leridir. Biz belki günümüzde, avcı toplayıcılardan ortalamada daha uzun süreler çalışıyor olabiliriz, ancak bura da gözden kaçırılan nokta çalışırken anlık olarak kullandığımız enerjidir. Avcı ve toplayıcılar tamamı hareketli ve bolca efor sarf ettiren işler yaparken modern insanların pek çoğu işlerinde oturduğu yerden çalışır veya fazla efor sarf ettiren mesleklerde de gün içinde avcı ve toplayıcılar gibi kısa sürelerde yoğun çalışmanın ardından dinlenecek bolca vakti olur. Avcı ve toplayıcılar da zaten kaldığı varsayılan “boş zamanlarında” çok uzun süreler dinlenirler.¹⁰
Sonuç
Elimizdeki veri ve yorumlamalarla avcı ve toplayıcılar hakkında şu sonuçlara ulaşabiliyoruz: Avcı ve toplayıcılar ana sebep olarak doğanın onlara getirdiklerine güvenir ve stoklama yapmazlar. Avcı ve toplayıcılar için “yeni mülkiyet edinmek fazladan yük almaktır.” düşüncesi vardır. Bu sebeple uzun yollarda taşıyamayacakları ağırlıkta mülkiyete sahip olmaktan kaçınırlar. Buna bağlı olarak hediye verme kültürü gelişmemiştir, hediyelere günümüz deki gibi değer vermezler. Avcı ve toplayıcılar gün içinde mevcut işletme ekonomisine kıyasla ortalamada daha az zamanda çalışır ancak saat başına harcadıkları enerji çok yüksek oranlar da daha fazladır. Avcı ve toplayıcıları ahlak ve davranışlarıyla beraber günümüz iktisadi sistemler açısından değerlendirmeye çalıştığımızda ise karşılaşacağımız durumlar şunlar olacak tır: Doğal kaynaklar daralmaya başladığı ve nüfus yoğunluğu arttığından dolayı doğal kaynakların devamına insanlık tarafından tam bir güven, asla söz konusu dahi olamaz. Teknolojinin bizi doğaya tam bir güven durumu içinde olmaktan alıkoyarak ona belli bir noktada hükmetmeye çalışmak yönünde ilerlemesi bu noktada teknolojinin artan nüfustaki kesin ehemmiyetini ortaya koyar ve teknolojinin bu konu da olan başarısını gösterir. Günümüzde üretim dolayısıyla sahip olunmaya açık mülkiyet ihtiyaç duyulanın fazlasında yapılıp stoklamaya büyük enerji harcanmaktadır. Ancak bu sayede insanlara tercihler sunularak kazana bilecekleri tatmin duygusunun artması hedeflenmektedir. Teknolojinin üretim üzerindeki eğilimi insanların saat başına daha az eforla daha fazla ürün üretmesi yönünde olmuştur, lakin ürün çeşitliliği oluşturmak adına ihtiyaç fazlası ürün üretimi için saat başına harcanan enerji azalırken çalışma sürelerinde bir uzama dikkat çekmektedir.
Kaynakça:
¹ Primitivist yazarların genel Paleolitik Çağ ekonomik görüşleri hakkında bilgi edinmek için bkz. Sahlins, 1974, s. 2-3; karşılaştırın Warner, 1964, s. 136-137
² Tarihsel açıdan bu tür hesaplamalar için gerekli özel koşullar hakkında bkz. Codere, 1968.
³ Bu durumu işaret eden raporlar için bkz. McCarthy ve McArthur, 1960, s. 193; karşılaştırın McArthur, 1960, s. 92
⁴ Bahsedilen coğrafyaya bağlı çalışma süresi artışı hakkında bkz. Herskovitz, 1958 s. 68-69.
⁵ Kapitalist üretim koşullarında “kıtlığın” tamamlayıcı nitelikteki kurumsallaşması için bkz. Gorz, 1967.
⁶ Bahsedilen araştırma örneklerine dair bkz. McCarthy ve McArthur 1960; Sharp, 1958, s. 6; Lee, 1969
⁷ Bahsettiğim gözlem hakkında bkz. Van der Post, 1958, s. 276.
⁸ Partik ve ahlaki açıdan “stoklama davranışı” karşılaştırması için bkz. Lee, 1969 s. 75.
⁹ Naregu-Chimbu, Yadaw-Hanaoo, Iban, Kuikuru, Ndembu (Kanongesha Şefliği) gibi toplumlar üzerinden çıkarılan verilerden bu sonuca ulaşabiliyoruz. Bkz. Brown ve Brookfield, 1963, s. 117-119.
¹⁰ Yerlilerin uzun süreler dinlenme ihtiyacı olduğu, dolayısıyla boş zamanlarının kısıtlandığını gösteren bir gözlem için bkz. McArthur, 1960, s. 92.
Comments