Finansal teknoloji, finans hizmetlerini sunarken büyük ölçüde teknolojiden faydalanan ve geleneksel finansal yöntem ve kurumlarla rekabet etmeyi amaçlayan bir sektördür. Bu sektördeki şirketler geleneksel bankalarla rekabet edebilmek için çeşitli iş modelleri ve rekabet alanları oluşturdular. Tabii ki, tüketicilerin de bu rekabet sonucunda eline her geçen gün farklı araçlar geçiyor. Bu yazıda geçmişte popüler olan ve son günlerde daha popüler hale gelmiş şirketlerin hangi sebeplerle gelecekte önemli yerlere gelip gelmeyeceğini konuşacağız.
Şimdi Al, Sonra Öde
“Şimdi al, sonra öde” modeline sahip şirketler Amerika’da özellikle pandemi döneminde çok popüler hale gelmişti. Bu şirketlerin tüketici açısından en önemli avantajı küçük ödemeleri bile taksitlere bölerek uzun sürede ödeyebilmenizi sağlamasıydı. Mesela bir market alışverişinizi bile dört taksite, ek bir faiz olmadan bölebiliyorsunuz. Pandemi dönemindeki devlet yardımları ve alışveriş çılgınlığı ile beraber bu şirketler çok yüksek cirolara ulaştı fakat asıl soru bu şirketler diğer ülkelere yayılabilecek mi ve kalıcı olarak hayatımıza yerleşebilecek mi?
Bunun için ilk olarak bu şirketlerin nasıl para kazandığını anlamamız gerekiyor. Bu şirketler en başta satıcılarla anlaşmalar yapıyorlar ve ana vaatleri insanların tek seferde az ödeme yaptıklarından dolayı toplamda daha fazla alışveriş yapacakları. Bu sayede satıcılar, bu şirketlere satışlardan %4 ila 5 gibi bir pay vermeyi kabul ediyorlar. Fakat şirketlerin belirli harcamalar yapması gerekiyor. Tüm ülkelerde farklı şekillerde olsa da şirketlerin kullanıcılarının kendilerine verdiği parayı başka insanlara borç olarak verebilmesi için bir çeşit bankacılık lisansı alması gerekiyor. Bu tarz geleneksel bankacılık hizmeti vermeyen şirketlerin de bu lisansları alması çok zor.
Bu sebeple bu şirketlerin ana gider kalemi fonlama haline gelmeye başlıyor. 500 liralık bir market alışverişi yaptığınız zaman ilk anda siz sadece 125 lira harcamış olursunuz, yani geri kalan 375 lirayı şirket ödemiş olur. Bu parayı karşılayabilmek için bu tarz şirketler büyük bankalarla anlaşıyor ve bankalar onlar yerine bu işlemi gerçekleştiriyor fakat bankalar hala faiz almaya devam ediyorlar. Dolayısıyla bu şirketler de bankalardan aldıkları paralar için aylık olarak faiz ödüyorlar.
Bu durumda bu iş modeline sadece düşük faizli, güçlü ekonomi dönemlerinde başarılı olabilecek şirketler diyebiliriz. Çünkü son yıllarda tüm dünyada olan yüksek enflasyon ve artan faiz ortamında insanlar harcama yapmaya çok daha az meyilli, yani bu iş modelinin gelir kısmı büyük tehlike altında. Aynı şekilde faizlerin artması demek kar marjlarının da çok azalması demek. Mesela Mart 2020'de Amerika'da faizler yüzde 1 civarında iken şirketler %3 ila %4 arası bir kar marjına sahipti fakat artık daha fazla kesinti alsalar bile çok daha düşük bir kar marjına sahipler. Bu sebeplerle bu iş modelinin hem ülkemize gelmesi hem de gelişmiş ülkelerde kendine uzun yıllar kalıcı olacak bir yer edinmesi çok zor.
Dijital Para Transferi ve Bankacılık
Dijital para transferi günümüzün en önemli ihtiyaçlarından bir tanesi. Doğal olarak artık hiç kimse sırf arkadaşına para göndermek için bankaya gitmek istemiyor. Bankalar da hızlı EFT ve dolar transferi için SWIFT gibi teknolojiler ortaya çıkardı ama burada da finansal teknoloji şirketlerinin doldurduğu boşluklar var. Bunlardan ilki uluslararası para transferlerindeki büyük ücretler. Mesela Akbank ile yurt dışındaki birisine para göndermek için 15.000 lira altındaki transfer için 955 lira artı banka ve sigorta muameleleri vergisi ödemelisiniz fakat aynı işlemi Paypal ile yapacak olsaydınız bugünün kuruyla maksimum 142 lira ve bunun vergisini ödeyecektiniz. Buna ek olarak Papara gibi uygulamalar düşük meblağlarda transferlerde de benzer avantajları sağlıyor. Burada bankaların sağladığı asıl hizmet doğrulama hizmeti. Bankanın para gönderen ve parayı alan hesabı doğrulamak sonra da paranın gerçekten gönderildiğini teyit etmek için kaynak harcaması gerek.
Burada işin içine teknoloji kısmı giriyor. Yurt içi işlemlerde bu şirketler doğrulama işlemini çok daha hızlı ve ucuz şekilde yapabiliyor. İkinci olarak bir bankanın bir sürü ülkede şube açması ve lisans alması çok zor fakat Papara, Paypal gibi şirketler çok daha kolay bir biçimde bir sürü ülkeye erişebiliyor. Başka ülkelerde bulunan iki banka arasında yapılan para transferlerinde karmaşık bir süreç ve dolayısıyla yüksek komisyonlar varken başka ülkelerde yaşayan iki kişinin ortak bir uygulama yükleyerek oradan para transferi yapması çok daha basit.
Ayrıca bu yeni yeni ortaya çıkan şirketler çok daha geniş bir kitleye hitap ediyor. Bunun en net gözüktüğü alanlardan bir tanesi 18 yaş altı kitle. 18 yaşından küçük birisi çok rahat bir biçimde böyle bir uygulamada hesap oluşturup online alışveriş ve para transferi yapabilirken bir bankadan hesap açması çok zor. Diğer ülkelerde ve bizim ülkemizde bu tarz hizmetleri ya hiçbir banka vermiyor ya da çok sayılı bankalar veriyor. Hala velilerle gidip fiziksel olarak hesap açılımı yapmaları gerekiyor. Alternatifinde ise evinizde otururken yarım saatte bir hesap açabilirsiniz. Buna ek olarak bu şirketler çok daha gençlere yönelik pazarlama hamleleri yapabiliyor. Mesela spor müsabakalarında indirim, müzik uygulamalarında indirim vb. birçok çekici alanları var. Bankalar uzun yıllardır değişmeyen koşullarda çalışıyorlardı ve bu şekilde bir rekabete karşılık vermek konusunda çok bilgisizler. Papara, SoFi gibi şirketlerin göze çok daha hoş gelen ve anlaşması kolay uygulamaları olması sayesinde de genç pazara çok daha iyi hitap ediyorlar.
Bu sebeplerle yeni çıkan şirketler genç kullanıcı tabanları ile uzun vadede pastada daha büyük dilimlere sahip olmaya başlayabilir.
Dijital Krediler
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kredi bulmayı zorlaştıran bir sürü neden var. Mesela zaten kötüye giden bir ekonomide iseniz bankalarda kredi kıtlığı olabilir. Gelişmiş ekonomilerde ise kredi skoru ve referanslar gibi bir sürü şeyle boğuşmanız gerekebilir. Yabancı ülkelerde de dezavantajlı insanlara kredi hizmeti vermek amacıyla yeni yeni büyümeye başlayan şirketler bulunuyor.
Gerçekten de dezavantajlı bir sosyoekonomik gruptan geliyorsanız bir kredi geçmişinizin olmaması ve kefil veya referans gösterebileceğiniz insanlar tanımamanız çok olası. Sırf bu sebeplerden dijital olarak kredi sağlayan uygulamalar ortaya çıktı. Bu şirketlerin kullanıcılara avantaj sağlayabilme sebepleri çok daha kişisel analizlerin yapılabilmesi, çok daha toleranslı olunması ve küçük meblağlar için bile başvuru yapılabilmesi. Mesela Oportun adlı uygulamada 300 dolar ile 10.000 dolar arası kredi ve 3 ile 46 ay arası vade sağlanabiliyor. Bu şirketlerin direkt olarak vizyonunda da dezavantajlı insanlara bir şans vermek var.
Bankalardan farklı olarak bu şirketler verecekleri kredileri analiz ederken daha çok bir yatırım yapıyormuş gibi bakıyorlar. Bankalardan daha az bürokratik yükümlülüğe sahip oldukları için ve daha az bir kitleye hizmet verdikleri için daha fazla araştırma yapma imkanı bulmuş oluyorlar. Tabii ki, faizleri de daha yüksek oluyor fakat insanlar buradan aldıkları kredilerle kredi notlarını yükseltip daha sonra ev, araba kredisi gibi büyük kredilere ihtiyaç duydukları zaman daha ucuza kredi sağlayabiliyorlar. Ek olarak çoğu insan hiç kredi alamamaktansa en azından bir şansa sahip olmayı tercih ediyor.
Sonuç olarak ülkemizde bu tarz kredilere talep çok hızlı bir biçimde oluşacağı için önümüzdeki yıllarda tek amacı daha az gelirli insanlara kredi vermek olan şirketler de görmeye başlayabiliriz.
Comments