Fast Fashion ve Sürdürülebilir Kıyafet Üretimi
- Aybike Koşum
- 28 Şub 2024
- 12 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 29 Eyl 2024
Giriş
Geçmişten günümüze kadar moda sektörü, ülkelerin ekonomisini kalkındıran en önemli faktörlerinden biri olmuştur. Gerek sektörün hitap ettiği kitlenin fazlalığı gerekse bu kitlenin popüler kültür etkisinde tüketime yönelmesi sebebiyle moda sektörü günümüzde etkisini hayatımızda hiç olmadığı kadar hissettirmektedir. Örneğin, her geçen gün yeni bir giyim trendi karşımıza çıkmakta ve günlük hayatımızda hızlıca yer edinmektedir. Bununla birlikte, farkında olmasak bile biz de bir şekilde bu moda trendlerine uyum sağlamakta ve hemencecik kanıksamaktayız. Kıyafet tüketim çılgınlığının artmasının ve moda trendlerinin hızlı bir biçimde değişmesinin en büyük sebeplerinden biri ise “Fast Fashion” kavramıdır. “Fast Fashion” olarak nitelendirilen kıyafet üretim şirketlerinin asıl mantalitesi ise basit bir biçimde ifade edecek olursak “kısa zamanda çok ürün üretmek”tir. Örneklendirmek gerekirse, dünyanın en büyük giyim mağazalarından Zara her yıl 20.000 yeni tasarım ile 450 milyon giysi üretiyor ve bu ürünler, bir sonraki yıl yeni stiller gelene kadar sınırlı bir süre için moda olarak kalıyor. 20.000 yeni tasarım sadece 52 hafta için geçerli, yani bir sonraki yıl için başka bir 20.000 tasarım daha hatta belki daha fazlası üretilmeye devam etmekte daha kötüsü ise üretildikleri gibi tüketildikleri ifade edilmektedir. Bu sayıların çokluğu ise “Fast Fashion” kavramının hakkını vermektedir. Asıl amacı çok sayıda ürünü ucuza üreterek tüketim miktarını artırmaktır ve dahası bu tüketimden olabilecek en fazla miktarda karı gütmek olan şirketler bu uğurda pek çok önemli kaynağa zarar vermektedir. Bu sektörden en çarpıcı şekilde zarar gören ise doğa-yani yaşam kaynağımızdır. Bu araştırma ve incelememizde “Fast Fashion” felsefesiyle çalışan şirketlerin doğaya ve doğal kaynaklara verdiği zararların yanı sıra ekonomik etkileri ele alınmıştır.
Fast Fashion Sektörünün İklim Değişikliğine Etkisi
İklim değişikliği her ne kadar pek çok insan tarafından gelecekte kendini belli edecek bir problem olarak görülse de, aslında günümüzde de etkilerini çok ağır bir biçimde göstermektedir. “Birleşmiş Milletler, Hükûmetler Arası İklim Değişikliği Paneli (1PCC) tarafından ortaya konulan senaryolara göre, küresel sıcaklıkta 2100 yılına kadar ortalama 1 ilâ 3,5 derecelik bir artışı olacağı bilinmektedir.” (Öztürk, 2002). En ufak bir sıcaklık artışının bile ekolojik dengeyi bozduğunu ve pek çok anormal hava olaylarına sebep olduğunu hesaba katınca, aslında bu sayılar daha da anlam kazanabilir ve günümüzde yaşadığımız hem bunaltıcı sıcakları hem de gayritabii iklim özelliklerini açıklar. Örneğin, 2023 yazında Türkiye’de diğerlerine kıyasla daha serin hava şartlarına sahip olan şehirlerdeki vatandaşlar dahi aşırı sıcaklardan ötürü oldukça sıkıntı çekmişlerdir. İklim değişikliğinin, maalesef ki, bizim net bir biçimde idrak edemediğimiz ve hayatımızı etkilemediğini sandığımız bir tarafı da bulunmakta. Daha açıklayıcı olmak gerekirse, insanların büyük bir çoğunluğu şahit olamadıkları için bir takım iklim değişikliği sonuçlarını görmezden gelmektedir. Örneğin, bizler kutuplardaki buzul erimelerinin boyutunu kavrayamıyor ve buna ek olarak orada yaşayan canlıların yaşam alanlarını kaybetmesi olgusuyla empati kurmakta güçlük çekiyoruz. Oysa iklim değişikliğinden etkilenen canlılar yalnızca habitatı soğuk iklim olanlarla sınırlı değildir. Aslında bulunduğu konuma bağlı olmaksızın hepsi iklim değişikliğinin “kelebek etkisi” ile etkilenmektedir. Yani her şey sıcaklığın kulağa çok az gelen bir miktarda artmasıyla başlar, ancak sonuç olarak ise milyarlarca canlıyı, tüm dünyayı etkileyen anormallikler doğar. Tabii bu etkiden bitkiler de nasibini almaktadır. Sıcaklıklardaki tuhaf değişimler bitkilerin filizlenmesi ve gelişmesi için şart olan belli koşulları da değiştirir. Mesela endemik bitkiler, iklim değişikliğinin sonucu meydana gelen ve bu denli hızlı değişen ortam sıcaklıklarına ve koşullarına adapte olamaz. Nihayetinde bitkilerin ekosistemdeki azalışı kaçınılmaz hale gelir.
İklim değişikliğinin diğer bir negatif etkisi ve belki de insanları doğrudan en çok etkileyeni ise su kaynaklarının kuraklık sebebiyle tükenmesidir. İvmeyle artan sıcaklıklar baraj, göl ve deniz gibi temel su kaynaklarını sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde insanları kıtlığa sürüklemektedir. Dünyanın en temel oksijen kaynağı ve en önemli su kaynakları olan nehirleri içinde bulunduran tropikal Amazon ormanları iklim değişikliğinden özellikle etkilenen yerler arasındadır. Yapılan araştırmalarına göre yaşanması muhtemel 2°C’lik bir artışın Amazon bölgesinin %20-40’ını yok edebileceği öne sürülmüştür.¹ Dünya’nın biyoçeşitlilik bakımından en zengin yeri olarak kabul gören Amazon’daki bu bariz değişimler, aslında önceden bizi nasıl problemlerin beklediğinin bir işaretçisi olmuştur. Ancak gerekli tedbirler alınmadığından mevcut durum daha da vahim bir hale evrilmiştir. Meteoroloji Genel Müdürlüğünün Standart Yağış İndeksini baz alarak yaptığı analize göre 2021 Eylül ve 2023 Ağustos arasında, Güneydoğu Anadolu gibi bölgelerin yanı sıra bilhassa İstanbul’da olağanüstü ve çok şiddetli kuraklık yaşanmıştır.² Özellikle İstanbul gibi 16 milyon insan barındıran bir metropolde böylesine şiddetli bir kuraklık yaşanması, ilerideki su kesintilerinin ve sonuç olarak insan yaşamında meydana gelecek kalite ve yaşam standardının düşüşünün habercisidir. Dünya genelindeki durum da aslında çok farklı değildir. İklim değişikliğinin sebep olduğu susuzluk çoğu ülkedeki kurumamış su kaynaklarının da çeşitli toksinlerle kirletilmesine neden olmaktadır. Sözgelimi, 2014 yılında Amerika Birleşik Devletlerinin Ohio eyaleti sakinleri, su kaynakları artan sıcaklık nedeniyle siyanobakteri toksinleriyle kirlendiğinden üç gün boyunca şişelenmiş su içmek zorunda kalmışlardır.³ Bu veriden çıkarılması gereken sonuç ise su kıtlığının artık bir gelecek problem olmaktan çıkıp günümüzde her anlamda yaşanıyor olması ve bu şekilde giderse gelecekte bu kıtlığın daha kötü sonuçlarının bedellerini ödeyecek olmamızdır.
Peki, bütün bu iklim değişikliği, ekosisteme zarar ve kuraklık gibi problemlerin Fast Fashion olgusuyla ilgisi nedir? Cevabı gayet açıktır: Hızlı bir üretim biçimiyle çalışan bu tür moda şirketleri gerek israf edilen ürünleri ve çevreye salgıladığı sera gazları gerekse su kaynaklarının aşırı tüketimi olsun çevremize her türlü alanda zarar vermektedir. Öncelikle bu oluşumun temelinde aşırı üretim yatmaktadır. Yani yukarıda da belirttiğimiz gibi bu moda şirketleri bir yılda toplam 80 ila 100 milyarı bulan sayıda ürün üretmektedirler.⁴ İsraf edilen miktarın büyüklüğünü tespit etmek için karışık bir işlem yapmak hiç de gerekli değildir. Dünya’da yalnızca 7 milyar küsur insan olduğunu düşününce bu kadar ürün üretilmesinin gereksizliğini ve açgözlülüğünü açık bir şekilde görmek mümkündür. Buna ek olarak, tüketiciler tarafından tüketilmeyen ürünlere ne olduğu daha kaygılandırıcı bir problemdir. Şirketlerin elinde kalan, satılmayan ve modası geçmiş, ya da iade edilmiş defolu ürünler sanki bir çöplük gibi arazilerde yer kaplamaktadır. Kullanılabilir arazi oranını azaltmanın yanı sıra, bu israf çöplükleri etrafa salgıladıkları zararlı kimyasallarla bulundukları bölgedeki canlıları zehirlemektedir. Bunun sebebi ise kıyafet kumaşlarından kaynaklanır. Fast Fashion şirketlerinin arkasındaki mantıktan daha önce bahsetmiştik. Yalnızca hızlı, seri ve çok üretime değil, aynı zamanda ucuza ürün ve söz konusu ürünlerin çok sayıda tüketilmesine dayanmaktaydı. Yani bahse konu şirketler ürünleri ucuza mal etmek için doğal kumaşlar bir yana,, çoğunlukla insan sağlığına zarar veren polyester gibi kumaşlardan üretir. Polyester ve naylon gibi kumaşlar diğerlerine kıyasla daha uygun fiyatlıdır. Çünkü bu kumaşların ana maddesini mikroplastik oluşturur. İnsanlar üzerinde kanser gibi hastalıklara yol açabilen bu madde toprakta ve denizde yaşayan canlılar üzerinde de aynı etkiye sahiptir. Çöplüklerde duran bu atık kıyafetlerdeki kanserojen maddeler toprağa ve havaya karışınca da pek çok hayvan ve bitki türleri Dünya üzerinden yok olmaya yüz tutmaktadır.
Fast Fashion şirketleri ucuza ürün üretme işlemini az önce bahsedildiği üzere kalitesiz ve zararlı kumaşlarla tamamlar. Yine aynı şekilde, moda şirketleri bu ürünleri çok fazla ve hızlı ürettiği için çoğu kıyafeti israf etmenin yanı sıra doğayı da kirletir.
Öte yandan moda şirketleri bu denli hızlı ve fazla kıyafet üretebilsin diye dünyanın ve canlıların ödediği bedelleri de ele almak gerekir. Öncelikle şunu belirtelim ki sözünü ettiğimiz sektördeki şirketlerin pek çok sayıda fabrikası bulunmaktadır. Bu fabrikalar ürünleri dikmesi ve işlemesi için enerjiye ihtiyaç duymaktadır ve Fast Fashion olarak adlandırılan moda şirketlerinde enerji kaynağı olarak kullanılan maddelerin yanması sonucu ortaya sera gazları olarak adlandırılan iklim değişikliğinin temel sorumlusu gazlar açığa çıkar. Örneğin, Karbondioksit ve Kükürt gazları iklim değişikliğinin yanı sıra biyolojik dengeyi bozmakta oldukça etkili bir rol oynamaktadır. Ayrıca sözü geçen gazlar yalnızca fabrikaların çalışması sırasında açığa çıkmaz. Aynı zamanda internet üzerinden alışveriş, ürünlerin dağıtılması ve iade edilmesi gibi durumlardaki lojistik sürecini göz ününde bulundurduğumuzda açığa çıkan sera gazlarının miktarı katlanmaktadır. Hatta Unites Nations’a göre, moda endüstrisi, küresel sera gazı emisyonunun yaklaşık 2 ila 8'i arasında değişen miktarını karşılamaktadır. Sera gazının bu denli artışının sonuçlarından yukarıda detaylı bir şekilde bahsetmiştik. Bu veri gösteriyor ki Fast Fashion mağazalarından alınan her bir ürünle, küresel ısınmaya oldukça yüksek bir payda katkıda bulunmak ve kendi sonumuzu getirmek mümkündür. Burada bahsi geçen “sonumuz” ifadesi maalesef artık metafor olmaktan bir adım öteye geçmektedir. Çünkü ısınan havanın su kaynaklarını kurutmasının yanı sıra, Fast Fashion üreticileri doğrudan üretim sürecinde çok fazla miktarda su israf eder ve muhtemel bir kıtlığa yeşil ışık yakarlar. Yaklaşık 2700 litre suyun insanların sadece birkaç ay giyip sonrasında kenara atacağı bir tişört için israf edildiği ileri sürülmektedir.⁵ Bununla birlikte üretilen ürünlerin de kayda değer bir kısmı tüketiciye bile ulaşmadan kendine çöplükte yer edinmektedir. Yani verilerin bize verdiği mesaj aslında gayet açıktır. Eğer insanlar Fast Fashion şirketlerinin ürünlerine talep göstermeye devam ederlerse, bu üretimi desteklediklerini belirtmiş olurlar. Sonuç olarak söz konusu şirketler ivme yakalayarak bu sonu gelmez üretim açlığıyla tüm kaynakları bitirip tüketebilirler. Yazının başında da belirttiğimiz gibi kaynakların hoyratça kullanılması ve doğal çevrenin zehirlenmesi, insanlar başta olmak üzere Dünya üzerindeki tüm canlıları olumsuz bir biçimde etkilemeye devam edecektir. Günümüzde bile bu kadar zarar görmüş olan ekosistem, eğer moda sektörü bu şekilde üretim yapmaya devam ederse artık tanınmayacak bir hale her an gelebilir. Ancak bu duruma rağmen halen daha Fast Fashion mantalitesinde üretim yapan şirketler ve bu üretimi savunan taraflar bulunmaktadır. Bahse konu sektörün desteklenmesindeki en büyük motivasyonları ise ekonomik büyümedir. Ekonomik büyüme uğruna canlıları yok etmeyi kabul eden düşünce yapısı bir kenara, bu sektörün gerçekten ekonomiye katkı sağlayıp sağlamadığını ve sağlıyorsa da bunun gerçekten zararlarına değip değmeyeceğini inceleyelim.
Fast Fashion Şirketlerinin Ekonomik Aktiviteleri
Fast Fashion endüstrisindeki markalar şüphesiz ki çok yüksek bir ciroya sahiptir. Aslında bu cironun nasıl elde edildiği önceki paragraflarda tartışılmaktadır. Kısaca hatırlatmak gerekirse bu şirketler, birkaç kritik elementi sentezleyip ucuza üretimin formülünü bulmuş durumdadırlar. Bu formülün ucuz kumaş ve seri üretim faktörleriyle alakalı ayrıntılı bilgiler zaten bilimsel araştırmalar ve verilerle daha önceden açıklanmaktadır. Ancak bu işin insanları oldukça yakından ilgiden başka bir karanlık tarafı da etkisini pek çok bireyin üstünde hissettirmektedir. Moda endüstrisinde bulunmuş olan ve halen bu alanda çalışmakta herkesin bildiği bir gerçek vardır ve o da düşük maaşlarla çalışan işçilerdir. Tüketici toplum, ihtiyacı olmasa bile sırf zevk için aldığı kıyafetlere o kadar odaklanır ki bir an bu hızlı tüketime ara verip bu büyük üretimin ardını düşünemez. Sıradan bir toplumun mikroplastik kumaşlar ve su israflarını ya da karbon ayak izi gibi problemleri Fast Fashion kavramını araştırmadan bilmemesi normal karşılanabilir. Ancak herkes yalnızca bir dakikalığına bile olsa nasıl bu kadar hızlı ve aynı zamanda ucuz üretim döndüğünü sorgulasa, işçilerin karın tokluğuna çalıştığı sonucuna rahatlıkla ulaşabilir . Maalesef moda sektörünün hedeflediği tüketim gafleti insanların bilinçsizliği ile gözler önüne serilmektedir. Ayrıca sayısı dünya genelinde 300 milyondan fazla olan işçilere bakıldığında karın tokluğuna çalışıyor gibi görünseler de gerçekte, daha da kötüsü, kazandıkları maaşla karınlarını bile doyuramadıkları belirtilmektedir.⁶ Bu işçilerin büyük bir kısmını aile geçindirmeye çalışan göçmenler ve kadınlar oluşturmaktadır. Akıllara bu işçilerin az iş yaptığı ve bu sebeple bu kadar az para kazandıkları gelebilir ama bu düşüncenin doğru olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. Zira bu işçiler verdikleri emeğin karşılığını alamadıkları gibi, insan haklarını ihlal eden koşullar altında çalıştırıldığı ileri sürülmektedir. Fast Fashion markalarında ter döken işçilerin çalışma şartları incelendiğinde ortaya çıkan analize göre, bu insanlar zorla fabrikalarda, çiftliklerde ya da lojistik bölümlerinde her hafta 100 saatten fazla çalıştırılmaktalar.⁷ Bununla yetinmeksizin bu çalışanlar iş güvenliğinden de yoksun kalır. Herhangi bir sigortası ya da sağlık güvencesi olmayan kendi kendilerine anca yetebilen bu insanların başına bir iş kazası gelme durumunda şirketlerin cezalandırılması bir kenara, zan altında bile kalmazlar. İnsanlık dışı koşulların yanında, daha da ucuza çalışmayı kabul ettikleri için Fast Fashion endüstrisinin bünyesinde resmi olarak belirtilmese de oldukça fazla sayıda çocuk işçi çalıştırılır. Üstelik Uluslararası Çalışma Örgütünün verilerine göre dünyada yaklaşık 260 milyon çocuk işçi olarak çalıştırılmaktadır, bu sayı toplam çocuk nüfusunun yaklaşık %11’ine tekabül etmektedir. Ayrıca Fast Fashion endüstrisinin de ucuz iş gücü kaynağı bulmak amacıyla mevzu bahis alandan yararlandığı belirtilmektedir.⁸ Zaten sayıca oldukça yüksek olan işçi çocukların yarısından fazlasını moda endüstrisinin yararlandığı alanlar çalıştırmaktadır. Örneğin kumaş fabrikaları ve pamuk tarlaları gibi yerler özellikle ucuza insan gücü çalıştırmaya oldukça elverişlidir. Fast Fashion sektöründe kullanılan çocuklar okul sıralarında akranlarıyla birlikte ders dinlemek yerine, eninde sonunda bir gün doğada çöp olsun ve çoğu miktarı israf olsun diye üretilen moda ürünlerinin fabrikalarında ya da çiftliklerinde çalışmaktadırlar. Özellikle Fast Fashion moda şirketlerinden alınan her bir ürün, hem gençlerin hem de küçük çocukların eğitimine giden yolu daha da kapatmaktadır. Aldıkları eğitimle ileride daha efektif bir üretim sürecinin parçası olup ekonomik gelişmeye katkı sağlama potansiyeli olan sayısız genç, senenin Fast Fashion cirosunu en yüksekte tutmak içim heba olmaktadır. Heba olan yalnızca çocuklar değil, daha önce bahsettiğimiz işçiler de bu nokta da aynı kategoriye girmektedirler. Eğer onlara daha insani koşullar sunulsaydı ve emeklerinin karşılıklarını alabilselerdi, bu motivasyonla daha verimli bir üretim sürecinin parçası olup ekonomik faaliyetlerde etkin bir biçimde rol oynayabilirlerdi. Daha da ayrıntılı ve derin düşününce ortaya çıkan yoruma göre, en başından beri bu çalışanlar eğitime yönlendirilselerdi, sadece emek gücü değil belki de akıl gücü bağlamında da ülkeye katbekat fazla getiri sağlayabilirlerdi. Özetle, bu bireylerin Fast Fashion endüstrisinde istihdam edildiği durum yüzlerce olanak arasından gerçekten en verimlisi mi tartışılmalıdır.
Zaten oldukça açık bir biçimde dünyayı negatif etkileyen şirketler bir yandan üstü kapatılmaya çalışılan türde de toplumu ve ülkelerin sosyoekonomik pozisyonunu tayin etmektedir. Yine de bu etkiler henüz çoğu tüketici tarafından bilinmemektedir. Bu yüzden olsa gerek, The Economics Times gazetesinin verilerine göre, giyim sektöründe dünya çapındaki toplam tüketim 1.8 trilyon dolar etmektedir. Doğal olarak bu tüketim miktarının ekonomiye katkısı oldukça fazla ve küresel GSYİH’nın yaklaşık %2’sini oluşturmaktadır. Bu endüstrinin kurduğu üretim-tüketim sisteminin zenginliği ve ekonomik yönden artırıcı etkisi inkâr edilemez.⁹ Başka ölçümlere göre moda sektörü sayesinde 2050 yılına kadar küresel GSYİH’ında %400 artış beklenmektedir.¹⁰ Sadece bu yüzeysel veriler bile moda alanının ne kadar büyüdüğünü ve tesirini artırdığını göstermeye yeter. Hatta sektördeki veriler daha da detaylı bir biçimde incelendiğinde bu etkinin pek çok ülkeye ayrı bir biçimde katkı sağladığı gözlemlenir. Örneğin, yine The Economist verilerine göre, Bangladeş’in ihracatlarının yaklaşık %85’ini hazır giyim sektörü tahsis etmektedir. Fast Fashion şirketleri tarafından üretilen ürünleri en çok satın alan ülkelerin en başını ise 40 milyar dolar ile Çin, 17 milyar dolar ile Amerika, ve 6 milyar dolar ile Hindistan çekmektedir.¹¹ Doğal olarak uğruna milyar dolarlar harcanan kıyafetler ülkeler arası para akışını sağlar ve ekonomiyi canlı tutmaya yarar. Ama bu verilerde göz ününde bulundurulması gereken ve oldukça kritik olan bir durum var ki o da ülkelerin ekonomik sınıflarıdır. Bu sektördeki ürünlere talep göstererek katkıda bulunan insanların büyük çoğunluğu Dünya’nın en iyi ekonomilerinin bulunduğu ülkelerde yaşamaktadır. Halbuki, tekstil ürünlerinin asıl üretildiği yer ise Bangladeş, yani bir üçüncü dünya ülkesidir. Buradan Fast Fashion endüstrisinin getirilerinden asıl yararlananların tekstil vb. üretiminin yapıldığı ülkeler olup olmadığı sorusu doğmaktadır. Şayet bu ekonomik akış asıl su israfının yapıldığı ve doğal kaynakların hoyratca kullanıldığı Bangladeş gibi ülkelere düşündüğümüz kadar çok büyümeye sebep olsaydı, bu ülkeler üçüncü dünya ülkesi olmaktan ileri adım atarlardı. Her ne kadar Bangladeş’in 2023 yılı GSYİH’sı %5.3 artsa¹² ve bu artışta moda sektörü mallarının üretimi rol oynasa da, Bangladeş’in mücadele verdiği enflasyon ve ticaret açığı gibi en önemli problemlere çözüm olamamaktadır. Eğer Fast Fashion mantığıyla yapılan üretimler gerçekten verdiği zararı karşılayacak ekonomik getirilere sahip olsaydı, Bangladeş 1980 yılından beri aktif olarak içinde bulunduğu bu sektörden dolayı Dünya’nın gelişmiş ekonomileri arasında yerini alırdı. Aslında bu üretim zihniyetinin sebep olduğu su kıtlığı, iklim değişikliği gibi yıkıcı sonuçlar göz önünde bulundurulduğunda ekonomik zararın elde edilen kâr miktarını aşıyor olması ihtimali mantıklı gelmektedir. Hatta World Bank Group verilerine göre ileri seviye kuraklıklık düşük ve orta gelirli ülkelerin ekonomik büyümesini %2.19 azaltmaktadır.¹³ Yani Fast Fashion ekonomik faaliyetin katkısı ülkeyi bir üst seviyeye çıkarmaya yetmemekle birlikte, ülkenin doğal kaynaklarına zarar vermek ve bu yönüyle ekonomik büyümesini olumsuz yönde etkilemektedir.
Çözüm Önerisi
Fast Fashion endüstrisinin zararları bariz bir biçimde bize acilen önlem alınması gerektiğini ve bu konuda bir değişime gidilmesi gerektiğini göstermektedir. Peki bu gerçekten mümkün müdür ve mümkünse ne yapmak gerekir? Bu soru bağlamında incelememiz gereken iki durum bulunmaktadır. İlki, bireysel bazda bizim nasıl önlemlerde bulunabileceğimiz ve kendi çapımızda bu sektörün değişime gitmesine katkıda bulunabileceğimizle alakalıdır. Tabii ki süreç en başta bu markalardan ürün satın almayı olabildiğince minimize etmeyle başlar. Örneğin, gömlek ihtiyacı herhangi bir Fast Fashion mağazasından değil de mahallî bir butikten giderilebilir; böylece hem yerli satıcı hem de milli ekonomi kazanmış olur. Sonrasında ise hali hazırda sahip olunan kıyafetleri gerçekten eskiyinceye kadar giymek gibi oldukça basit görünen, ancak uygulamaya gelince pek çok kişinin başarısız olduğu bir aşama bulunmaktadır. Bu durumun başlıca sebeplerinden birisi ise insanların tüketim arzusudur. Yani bir kıyafet parçasının belki onlarca çeşidi zaten dolapta bulunsa ve ihtiyaç olmasa bile bir kıyafeti yalnızca beğenme içgüdüleriyle alma dürtüsüdür. Kritik nokta bu dürtüyü yenmek, kıyafetlerimizi eskiyinceye kadar kullanmak ve ihtiyacımız olmayan ürünleri almaktan kaçınmaktır. Eğer bir toplum bu adımları başarılı bir biçimde tamamlarsa, sadece bireysel önlemlerin bile ne kadar etkili olduğunu gözlemlemek mümkün olur. Genel resme baktığımızda ise tamamıyla çözülmesi için, daha önce de bahsettiğimiz gibi, bu sorun ikinci bir temelde de masaya yatırılmalıdır. Ancak bu noktada devreye Fast Fashion markalarının kendileri ve moda sektöründeki diğer markalar girmektedir. En önemli aşamalardan bir tanesi Fast Fashion şirketlerinin bu mantaliteden vazgeçip daha çevre dostu ve sürdürülebilir bir üretim biçimine başlamasıdır. Her ne kadar bu adımda çok yol kat edilmemiş olsa da, moda sektöründeki birkaç şirket bu yönde ufak ufak yol almaya başlamıştır. Örneğin, H&M’in 2013 yılında “Garment Collecting” adı altında başlattığı program bir geri dönüşüm hareketini temsil etmektedir. Eskimiş ve giyilmeyecek durumda olan kıyafetlerini mağazaya bağışlayan müşteriler alışverişlerinde kullanmak için “teşekkür” kuponu alarak kıyafetleri geri dönüştürmeye teşvik edilirler. Bu durumda eskimiş kıyafetlerin yeni kıyafetlere dönüştürülmesiyle hem Fast Fashion mantalitesinden bir nebze olsun çıkılmış hem de geri dönüştürülmüş kıyafetler tekrar kullanıma kazandırılmış olur. Bu markaların dikkat etmesi gereken bir diğer önemli husus, üretim sürecini yenilenebilir kaynaklarla tamamlamaktır. Çoğu fabrikalarda ya da tarım araçlarında kullanılan fosil yakıtlar iklim değişikliğinde ve buna bağlı olarak kuraklık gibi ekolojik felaketlerde önemli rol oynar. Bu nedenle bu enerji kaynaklarının çevreye zararsız olanlarla, rüzgar ve güneş enerjisi gibi, değiştirilmesi çok büyük bir değişime yol açabilir. Sonuç olarak söz konusu olan üretim oldukça fazla miktarda ve hızlı ilerlemektedir. Eğer hedeflenen dönüşüm bütün bireyler ve kurumlar tarafından layıkıyla gerçekleştirilirse, yakın gelecekte bu yeniliklerin etkilerini gözlemlemek umut verici bir biçimde ihtimal dâhilinde olabilir.
Sonuç
Fast Fashion şirketleri gün geçtikçe hız kesmeden çevreyi kirletmeye ve doğal kaynaklarımıza zarar vermeye devam etmektedir. Bu kurumların üretim faaliyetlerinin bedelini ekosistem ağır bir biçimde öderken insanlarda bu durumdan nasibini almaktadır. Örneğin üretimde israf olan sular kuraklığa, atmosfere salınan gazlar iklim değişikliğine sebep olmaktadır. Üstelik bu ucuz ama seri üretim hiyerarşisi pek çok işçinin insanlık dışı koşullar altında çalışmasına ve çocuk işçilerin eğitimlerinden alıkonulmasına sebebiyet verir. Ayrıca bu sektörün ekonomik gelişmeye katkısı değerlendirilirken kullanılan kaynakların israfı ve kaynakların aldığı zararların sonucu olarak verdiği ekonomik hasar hesaba katılmamaktadır. Halbuki bu etkenlere bir de insanlık haklarının ihlali ve çocuk işçiler sebebiyle gelecekteki istihdam kalitesinin muhtemel düşüşü de eklenince ekonomik getirinin yapılan ekonomik ve sosyal yıkımın yanında önemsiz hatta zayıf kaldığını belirtmek mümkün hale gelir. Bu sebeplerden ötürü hiç vakit kaybetmeden gerek bizim gerekse Fast Fashion markalarının geri dönüşüm ve sürdürebilirlik alanlarında hem önlem almamız hem de değişimi kabullenmemiz gerekmektedir.
Kaynakça
Gitnux. "Fast Fashion Statistics." www.gitnux.com
Business Insider. "Fast Fashion Christmas Shopping, Clothes Returns, Shein, Zara Waste Mountain." www.businessinsider.com
Earth.org. "Statistics About Fast Fashion Waste." www.earth.org
Fashinnovation. "Fashion Industry Statistics." www.fashinnovation.nyc
The Guardian. "Amazon, Global Warming, Trees." www.theguardian.com
The Guardian. "Child Labour." www.theguardian.com
Columbia University. "Climate Change Impacts Everyone." www.climate.columbia.edu
The Roundup. "Textile Waste Statistics." www.theroundup.org
MGM. "Kuraklık Analizi." www.mgm.gov.tr
Panaprium. "Fast Fashion Workers Conditions." www.panaprium.com
World Bank. "Droughts and Deficits: The Global Impacts." www.worldbank.org
WRI. "Economic, Social, and Environmental Impacts of Fast Fashion." www.wri.org
Öztürk, Kemal. “Küresel İklim Değişikliği ve Türkiye’ye Olası Etkileri.” G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt 22, Sayı 1 (2002) 47-65
Comments