Clinton dönemi Amerikan tarihinin belki de en sağlıklı ve bölünmeden süren en uzun büyüme dönemi olarak bilinir. Reagan döneminden kalma politikaların reformlanıp vergi sisteminin daha progresifleştirilmesiyle ve ticaretin önündeki bariyerlerin kaldırılmasıyla elde edilen sağlıklı bir büyümeyi iyice anlamak için önce 1970’lerin Amerikası’na gitmemiz lazım.
1970'ler Amerikan ekonomisi için sıkıntılı bir dönem olmuştur. Altmışlara kadar süre gelen Keynesyen politikalar ile üretim kapasitesini zorlayan ve yetmişlerin yakıt krizi ardından Nixonın fiyat kontrol ve regülasyonu komutası ile şok yaşayan Amerikan ekonomisi tabiri caizse bir stagflasyon dönemine girmiştir. Yüksek işsizlik ve enflasyonu aynı anda yaşayan Amerikan siyaseti bilindiği üzere neoliberalizmin yükselişine öncülük etti; Reagan hükümeti altında vergiler indirildi (“Economic Recovery Tax Act” of 1981 ile en yüksek gelir vergisi %70’ten %50ye indirildi ve en düşük gelir vergisi %14'ten %11’e indirildi, “Tax Reform Act of 1986” ile %50 olan oran %33’e indirildi, %15/%28/%33 dengesi kuruldu), sektörler üzerindeki deregülasyon politikaları devam ettirildi, faizler resesyon sonrasında indirildi ve klasik liberal ekollü; zamanın Keynesyen politikalarına uzaktan bakan bir muhafazakar piyasa oluşturuldu. Elbette ki Reagan'ın politikaları enflasyonu indirmekte başarılıydı. Enflasyon, 1981'deki %13,5’ten iki yılda %3,2’ye indirildi ve Reagan’ın ofisteki kalan süresi boyunca enflasyon %3 ile %4 arasında seyretti. Ancak bu başarının bedeli 19801983 resesyonu oldu.
Reagan'ın takibinde George H.W. Bush hükümeti kendinden önceki hükümetin politikalarına benzer politikalar izledi. Faiz oranları önceki dönemlere göre daha düşüktü (Reagan’ın son iki yılında %7,5’ten %10,5’e çıkan temel faiz oranı H.W. Bush döneminde %6 oranına indirildi) ancak FED’in sıkı para politikası, ekonomiyi doksanların başındaki resesyona sonra da ekonomik büyümenin olduğu fakat işsizliğin azalmadığı o döneme soktu. Bush hükümetinin en büyük başarılarından biri Kanada ve Meksika ile imzalanan NAFTA’dır (North American Free Trade Agreement).
Clinton ofise geldiğinde ekonomi resesyon içerisindeydi. Haziran 1990’dan itibaren %7,8’e tırmanan işsizlik oranı 2000 yılına kadar %3,8’e indirildi. Clinton döneminde ekonomik büyüme de önceki yıllara göre bir artış görüldü. Reagan-Bush yıllarının ortalama büyümesi olan %2,8’e göre yıllık ortalama %4 büyüyen Clinton yönetimindeki ABD, bu ekonomik büyüme ortamında aynı zamanda gelir eşitsizliğiyle de büyük oranda mücadele etmiştir. Clinton hükümeti; Omnibus Budget Reconciliation Act of 1993 ile 115,000 dolar ve fazlasını kazanan bireyler için gelir vergisini %31’den %36’ya, 250,000 dolar ve fazlasını kazanan bireyler için gelir vergisini %39,6’ya çıkarttı. Small Business Job Protection Act of 1996 ile “401(k)” emeklilik hesaplarını küçük şirketlere daha uygun hale getirerek küçük şirketlerin büyük şirketlerle rekabete girmesinde kolaylık sağladı. Bush döneminde yükselen “şirketçi” yani şirketlerin işine yarayan vergilendirme sisteminin ve bu sistemin gelir eşitsizliğine etkisi Clinton’ın vergi reformları sayesinde bir nebze durduruldu. Sadece 19891993 yılları arasında %2 artan Gini katsayısı 19932001 yılları arasında %0,2 arttı. Özellikle ekonomik büyümenin en fazla olduğu yıllarda gelir eşitsizliğinin diğer yıllara göre yerinde seyretmesi gerçekten de sağlıklı bir büyümeye işaret ediyor.
Ticaretin önündeki bariyerlerin kaldırılması da Clinton döneminin büyümesine yardımcı olan faktörlerden biridir. Bush hükümeti tarafından 1992 yılının Aralık ayında imzalanan ve Kanada-Meksika-Amerika arasındaki gümrük vergilerini 15 yıllık bir süre içerisinde ortadan kaldırmayı hedefleyen NAFTA, 1 Ocak 1994 tarihinde yürürlüğe girdi. NAFTA’nın gümrük vergilerini indirmesiyle Amerika’nın sosyal yardım sistemi %1,31 ve ticareti ise %118 büyürken Kanada’nın sosyal yardım sistemi %0,06 küçüldü ve ticareti %11 arttı. NAFTA aynı zamanda et, tarım ve daha birçok sektörün karlılığını da arttırdı ve Amerikan üretim sektörüne güneyde (Meksika’da) ucuz üretim olanakları sağlayarak Amerikan halkının satın alım gücünü yükseltti.
NAFTA, 1993’te 337 milyar dolar değerinde olan Amerikan ürün ve hizmetlerinin Kanada ve Meksika’daki ticaretini 2011’e kadar 1.2 trilyon dolar değerine çıkarttı. Ancak bazıları NAFTA’yı Meksika'da ucuz iş gücü sağlamasından dolayı Amerikan halkının işlerinin başka ülkelere gideceğini ve Amerika’da işsizliğe sebep olacağını savunuyordu. AFLCIO (American Federation of Labour and Congress of Industrial Organizations) NAFTA’yı 700.000 işi Amerika’dan Meksika'ya taşımakla suçluyordu. Her ne kadar bir miktar işsizliğe sebep açmış olsa da Amerikan halkının cebinde daha fazla para kaldığı ve halkın da bu parayla daha fazla harcama yapıp tekrardan iş olanağı sunmasından dolayı günümüzde çoğu ekonomist NAFTA’yı Amerikan ekonomisini olumlu etkileyen bir faktör olarak görürler.
Elbette, Clinton döneminde ekonomik büyüme sağlıklıydı ancak yapılan her şey mükemmel değildi, özellikle deregülasyon konusunda. Günümüzde bazı ekonomistler 1999’da imzalanan ve ticari bankalarla yatırım bankalarının birleşmesine izin veren Gramm-Leach-Bliley Act (Financial Services Modernization Act of 1999) yasasının 2008 krizine sebep olduğunu düşünür. Kısaca GLBA, 1933’te Franklin Roosevelt’in de desteğiyle yürürlüğe giren ve ticari bankacılığını ve yatırım bankacılığını; ticari bankaların hükümet dışı yatırım enstrümanlarını kullanmasını, yatırım bankalarının depozito almasını ve bu iki tür bankaların çalışanlarının diğer tür bankalarda çalışmasını yasaklayarak ayıran GlassSteagall Act yasasını yürürlükten kaldırmıştır ve 2008 krizinin yolunu açmıştır.
Comments