Çin Piyasalarına Şans Verilmeli mi?
- Ömer Hacıhamzaoğlu
- 18 Oca 2024
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 26 Eyl 2024

Son dönemde pek de parmakla gösterilmeyen Çin’in incelenmeye değer bir yapısı var. Her seferinde bitti denilen ve tüm ters bahisleri haksız çıkaran yapısıyla dönemsel fırsatların bol olduğu bir ülke olan Çin’e bir bakış atıp yatırımlar konusunda ufkunuzu tahtacılardan öteye taşıyacağım. Çin borsalarının erişilmez yapısını, Çin’in makro sorunlarını ve bu piyasalara nasıl yatırım yapabileceğinizi inceleyeceğiz.
Öncelikle anlamamız gereken durum Çin borsalarının aynı Çin gibi kapalı kutular olduğu. Bunu şu şekilde açıklamak doğru olacaktır: Çin borsaları dışarıdan aşırı regüle edilmişken içerinden neredeyse hiç regülasyona sahip değildir. Öncelikle Çin’de iki temel borsa vardır: Shenzhen ve Şangay. Basitçe NYSE (New York Stock Exchange) ve Nasdaq gibi biri diğerinden büyükken diğerinin teknoloji ağırlıklı hisseleri içerdiğini söyleyebiliriz. Çin’i anlamaya borsaları anlamayla başlamamız gerekir. NYSE Amerikan bayraklarıyla donatılmış tarihi binasıyla bir devlet kurumu görünüşünde olsa da ICE (Intercontinental Exchange) isimli özel bir şirketin sahipliğinde olan bir borsadır yani devletle hiçbir bağı bulunmamaktadır, herhangi bir fonlama almaz dolayısıyla yapılacak listelemelere ya da düzenlemelere devlet önceden belirlediği piyasa dengeleyici regülasyonlar dışında müdahalede bulunmaz. Şirket finansal hizmetlerden, listelemelerden para kazanır bu nedenle halka arz edilecek şirketlere kapısı açıktır ve olabildiğince yeni oyuncuları piyasaya sokmak için çalışmada bulunur. Buna karşın Çin borsaları teoride komünist olan devletin bir kurumu gibidirler ve ordudan farksızdırlar, arzlar, finansmanlar ve yatırım şartları devletin düzenlemesi altında şekillenir.

Bunun birkaç sıkıntısı vardır. İlk olarak Amerikan borsalarında bir arzın hızlıca gerçekleşmemesi için çok az sebep bulunur çünkü devletin temel şartlarını sağlayan herhangi bir şirketin arzından borsa kâr edecektir. Ancak durumlar Çin’de farklı. Bir şirket olarak arz mı olacaksınız? 4 yıl beklemenizde bir sakınca olmayabilir. Bunun yanında şirketlerin paylarına kimlerin sahip olacağı, raporlama standartları ve en önemlisi kimlerin yatırım yapabileceği de Çin’de aşırı kısıtlanmıştır. Durumu daha iyi anlamanız için bir yabancı yatırımcı olarak devletin belirlemiş olduğu en az birini karşılamanız gereken şartlar şu şekilde: kalıcı Çin ikametgâh kartına sahip olmak, Çin’de çalışmak, listelenen şirketin çalışanı olmak ya da hem Çin’de hem de uluslararası alanda hizmet gösteren bir şirketin sahibi olmak. Özetle pek kimseyi istemiyorlar. Üstelik yatırımcılar bu şartları karşılasa bile şirketlerde oy hakkı olmayan hissedar konumunda bulunabilirler yani sadece kârlara ortaklar, kararlara değil.

Bu sıkılığın karşısında gerçekleşen şey ise iç piyasada gerekli fonu bulamayan şirketlerin dışa açılması. Şirketlerin büyüme, geliştirme ve diğer faaliyetleri için finansmana ihtiyacı var ve borsalar bunu karşılamak için varlar. Bunun sonucunda iki tane ihtimal bulunuyor. Birincisi Çin borsalarında listelenemeyecek küçük şirketlerin (ki bunlar bizim yatırım yapacağımız türden şirketler değiller) sahte mali raporlar ve entrikalarla yabancı şirketlerle birleşmeye girmesi, ikincisi Alibaba, Tencent Holdings gibi çok büyük şirketlerin Batı fonu için Hong Kong ve New York borsalarında listelenmesi. İşte ilgimizi çekecek olan şey de bu. Çin borsaları büyük ekonomik gelişmeye karşın yetersiz performanslar gösteriyor ki bunun temel sebebi de ekonomik gelişim ile borsaların arasında Türkiye’de gördüğümüz gibi doğrudan bir bağlantı olmaması. Bunun da sebebi makroekonomik gelişmeler ve iç piyasadaki talep azlığı. Basitçe ifade etmek gerekirse Çinliler emlak yatırımı yapıyorlar. İnceleyeceğimiz şey buradaki fırsatların çoğunu oluşturan dışarıya açık olan lokomotif şirketler olmalı çünkü hem gelişimdeki payları hem de yatırım avantajları açısından Çin borsalarına yatırım yapmadan Çin’deki fırsatlara yatırım yapmış olabiliyorsunuz. Xiaomi gibi şirketleri Çin’in genelinden ayrı tutmak gerekir ve bu şirketler için olan trendler sürekli değişiklik gösterir. Peki bu trendler nasıl şekilleniyorlar ve önümüzde süreçte süreçte Çin adına bizi neler bekliyor?

Çin’in başlıca gelen sorunları var. Bunların başında Amerika ilişkileri, jeopolitik gelişmeler ve makroekonomik sorunlar var. ABD’nin ticaret hacmini azaltan hareketleri, Tayvan gibi jeopolitik baskı unsurları, emlak balonunun getirdiği borç yükü ve içerideki tüketimin giderek azalması gibi sorunlar Çin’in sonunun geldiğinin söylenmesine (geçmişte 15 kez söylendiği gibi) sebep oluyor. Çin’in CSI 300 endeksi 2021’den bu yana %40 düştü, emlak satışları 20 yılın dibinde, tüketim azalıyor, ilk kez nüfusu düşmeye başladı. Bu sorunların derinine inecek olursak Çin’in ucuz kredilerle sağladığı köprüler, yollar ve havalimanlarının ekonomiye dönüş sağlama oranı iyiden iyiye azaldı ve sırtlarını buna yaslayamazlar gibi. Çin’in bir tüketim sorunu var ve bu bir güven sorunudur. Maaş çekinizi elinize aldığınızda onu harcamak veya harcamamak arasındaki kararı vermenize sebep olacak şey ileride daha fazla ya da daha az ürün alacağınızdır ve Çinli tüketiciler bu konuda emin gözükmüyorlar. Tüketim azlığı deflasyon zinciri oluşturuyor, şirketler talep azlığından ürün fiyatlarını düşürüyor dolayısıyla işsizliğe ve maaş düşüşlerine sebep oluyorlar ve bu da tüketimi daha da azaltıyor. Bu zinciri kırabilecek olan Çin hükümetinden başkası değil. Ancak bu sorunlar üzerinden Çin’in bittiğini söylemek beklentiler üzerine aşırı düzeltme yapmak olur ki piyasada da gerçekleşen şey tam olarak bu.
Çin karanlık bulutları dağıtma konusunda oldukça iyidir. Hâlâ 700 milyon kişilik orta sınıfa, diğer ülkeleri geride bırakan büyüme rakamlarına ve gelişime sahip. Batı emsallerini geride bırakma konusunda oldukça iyiler. Elektrikli araç piyasasında BYD satış rekorlarına sahip, yapay zeka sektöründe Baidu gibi şirketler yer alıyorlar, kendi yapılandırdıkları çip üreticileri ile Nvidia gibi şirketlerden gelen dış talebi giderek düşürmekteler, global alışveriş şirketleri PDD, Alibaba ve JD.com’a sahipler, teknoloji devi Xiaomi pazar payını her sene arttırıyor. Bunların yanı sıra Çin’in emlak yatırımı anlayışı bugüne kadar önce yap sonra gör şeklinde gerçekleşti çünkü en ufak bir yapılanma bile 2000 öncesi Çin için çok şey ifade ediyordu. Arz sürekli talebi kovaladı ve hiçliğin ortasında olmasıyla dalga geçilerek haberleri yapılan metro istasyonları üzerine milyonluk şehirler kuruldu. Çin kendine yönelik ters bahislerin hepsini haksız çıkardı. En büyük ticaret ortağı Amerika’da patlak veren 2008 krizinden en çok etkilenmesi gereken Çin 2009’da her ülke küçülürken neredeyse %10 büyüdü ve tüm piyasalardan önce normale döndü. Bundan 10 yıl sonra merkezi olduğu Covid-19 krizinin talebi ve arzı durdurmasına rağmen 0-Covid politikasıyla tüm ülkelerden önce ekonomik normaline döndü ve yine herkesi haksız çıkardı. Çin’e karşı herhangi bir karşı bahis oynayarak kazanmak mümkün olmadı.

Çin’in geleceği geçmişindeki 2 haneli büyümeler kadar parlak olmayacak ama dipleri görmeye yakın bile değiller. Yatırımlar emlak sektörüne olmaktan çıkıyor ve Çin halkının banka hesapları yatırılmaya ve tüketilmeye açık paralarla dolu. Çin’in büyük şirketleri 2008 krizindeki dipleriyle fiyatlanıyorlar, borsalar güçlü desteklere çekiliyor ve tüm bunlar Çin piyasalarının fazla cezalandırılmasının bir sonucu. JP Morgan, UBS gibi bankalar yatırım konusunda Çin’in diplerde olduğunu söylüyor ve yüksek portföy ağırlığı önerilerinde bulunuyor. Beklentiler Çin’in güven sorunlarını aşabileceği ve yoluna devam edebileceği yönünde ki hâlâ yüzde 4,5-5 seviyesinde büyüme kaydediyorlar. Bir diğer konu da Çin şirketleri batı emsallerine göre oldukça ucuz çarpanlarla fiyatlanıyorlar. Alibaba %64, Baidu %49, Amerika’da listelenmeyen Beituan %97 yükseliş potansiyeline sahip. Adını bile duymadığınız ama sektöründe üst sıralarda olan birçok şirket olmamaları gerektikleri fiyatlarda bulunuyorlar. Bunun yanında Çin, Asya pazarına girecek olan parayı da Japonya ve benzer ülkelerden daha fazla çekmeye başlayacak çünkü Amerika’nın düşen tahvil getirileri en çok Çin’in teknoloji sektörü ağırlıklı yüksek hacimli şirketlerine yarıyor.

Özetle tüm bu sebeplerden Çin’in büyük şirketleri portföylerimizde önemli bir yeri hak ediyorlar. Peki böyle kapalı bir piyasaya nasıl yatırım yapabilirsiniz? Önünüzde iki yol var. Birincisi doğrudan listelenen bazı şirketleri almak. Bu şirketlere başka borsalarda listelenmeleri sebebiyle ADR (American Depositary Receipts) deniyor. ADR’ler dolar cinsinden fiyatlanan ve dolarla yatırım yapabildiğiniz yabancı hisse senetlerine verilen isimdir. Bu kategori altında yazıda bahsettiğim şirketler ve diğer büyük Çinli şirketler Amerikan borsalarında doğrudan listelenmiş hâldeler. Asıl kullanılabilecek olan yöntem ise fonlar yoluyla yatırım yapmak. Önceki yazımda ETF’lerin işleyişinden bahsetmiştim, basitçe içinde önceden belirlenmiş yatırım araçları bulunan çoğunlukla aktif yönetilmeyen fonlardır. Blackrock tarafından çıkarılan iShares China Large-Cap ETF (FXI) 2004’ten beri Amerikan borsalarında işlem gören ve Amerika’da listelenmeyen Çin şirketlerine bile yatırım yapabilmenizi sağlayan bir ETF’dir. Benim şahsi terciğimse içeriği Blackrock’ın ETF’siyle aynı olan ama 3x kaldıraçla fiyatlanan YINN ETF’si. Fırsat dönemlerinde 3 haneli getiriler sağlarken kötü dönemlerde portföyünüzü dörtte birine indirebilecek türden bir ETF olarak niş bir yatırımcı kitlesine hitap ediyor.
Tüm bu yönleriyle Çin fırsatları ve riskleriyle sizleri bekliyor. Yazımın başında da dediğim gibi Türkiye’nin yatırımlar konusunda tahtacı bakış açısından öteye geçmesi çok değerli ve bu gibi fırsatlar herkes için bir şeyler vaat ediyor.
Commenti