Altının Yolculuğu: Ziynet Eşyasından Ekonomik Değer Simgesine
- Aylin Zeynep Mutlu
- 30 Nis 2024
- 8 dakikada okunur
Yaklaşık yedi bin yıldır kullanılan bir maden olan altının keşfi, MÖ 5000 yılına uzanmaktadır. “Au” sembolü Latince aurum kelimesinden gelmektedir. MÖ 600 yıllarında Lidyalıların ilk altın parayı basmasına kadar Mısırlılar keşfettikleri bu metali ziynet eşyası olarak kullanmışlardır. Altının kullanımında meydana gelen bu değişim, onu bir takı ve süs eşyasından ekonomik bir değere dönüştürmüştür. O zamana kadar değiş tokuşa dayalı olan ekonominin yerini, bu gelişme sonucu değer ekonomisi almış ve dünya ekonomisini tümüyle etkilemiştir. Gerek paralarda gerek takılarda kullanılmasıyla altın keşfinden beri varlığın, zenginliğin simgesi olmuştur. Orta Çağ’da simyacıların kullandığı en önemli hammadde olan maden, yüksek dayanıklılığı sebebiyle ise simgeledikleri arasına bir de ölümsüzlüğü eklemiştir. Bu zamanlarda boy gösteren altın kıtlığı simyacıların merakının daha da artmasına vesile olmuştur. Artan merak, on beşinci yüzyılda Cenevizlileri ve Portekizlileri Gine’de altın madenleri aramaya ve Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfine sebebiyet vermiştir. Bu dönemde Avrupalı devletlerde, devletlerin zenginlik kaynağının değerli maden stoklarından geldiğini savunan bir düşünce akımı olan Merkantilizm fikri ortaya çıkmıştır. Bunun sonucunda başta İspanya, Portekiz, İngiltere ve Hollanda olmak üzere bazı devletler, en fazla maden stokunu elde etmek amacıyla yeni sömürge elde etme yarışında boy göstermişlerdir. Sömürgecilik faaliyetleri uygulayan bu ülkeler elde ettikleri altın ve gümüşleri ülkelerine götürüp metal para basımında kullanmışlardır. Ülkeden altın çıkışının fakirliğe neden olacağı düşünüldüğünden de dış ticarette korumacı politikalar uygulamıştırlar. Aynı zamanda dış ticarette başarılı olan ülkeler, sahip oldukları altın rezervi miktarını arttırıp sermaye birikimi yaparak kapitalizme zemin hazırlamıştırlar. Bunların bir sonucu olarak altın Avrupa’da politika aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Avrupa’ya getirilen kıymetli madenler dünyada birçok ülke tarafından uygulanacak metal para standartları dönemini başlatmış ve böylece kıymetli madenler uluslararası ödeme aracı haline gelmiştir.
Altın Standartları Sistemi Öncesi Dönem
Altın Standartları Sistemi’nden önceki dönemde sadece tek bir metalin, yani gümüşün esas alındığı tek metal sistemi monometalizm ve gümüş ile altının birlikte esas alındığı çift metal sistemi bimetalizm sistemleri uygulanmıştır. Uygulanan bu metal para standardı çeşitlerinde ülkenin standart ölçü birimi olarak kabul ettiği metal para, ülkede temel para işlevi görmüştür. Ülkede tedavül edilen diğer paraların değeri de bu temel paraya göre tespit edilmiştir.
Monometalizm
On sekizinci yüzyıla kadar Avrupa’da genellikle monometalizm sistemi uygulanmıştır. Bu sistemde elinde gümüş bulunanlar bunları darphaneye götürerek kolaylıkla paraya çevirebilme imkanına sahip olmuşturlar. Gümüş paralarla birlikte altın para ve banknotlar da tedavül etmiştir. Ancak bunlar gümüş gibi değer ölçüsü özelliğine sahip olmamış, değişim aracı olarak kullanılmış ve değerleri piyasadaki arz ve talep koşullarıyla belirlenmiştir. Bu dönemde Amerika’nın keşfi ile altın stoku artmış, ülkelerin gümüş ve altın arasındaki değer oranlarının farklılıkları sebebiyle ülkeler arasında spekülatif gümüş ve altın hareketleri yaşanmıştır. Tüm bu gelişmeler sonucunda altın değerinde büyük değişkenler oluşmaya başlamıştır. Sonuçta ülkeler, gümüş ve altın arasındaki değer oranlarının tespit edilmesinde yaşadıkları sorunlar nedeniyle monometalizmden bimetalizme geçiş yapmıştır.
Bimetalizm
On sekizinci yüzyılın ilk yarısından on dokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar uygulanan çift metal sistemi genellikle Amerika ve Avrupa’da uygulanmıştır. Bu sistemde resmi otorite tarafından tespit edilmiş gümüş ve altın arasındaki değer oranı ile piyasada arz ve talep koşullarına göre belirlenen oran olmak üzere iki madenin arasındaki değer değer ilişkisini gösteren iki farklı oran vardır. Bu sistem on dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren gerçekleşen Kaliforniya, Avustralya ve Güney Afrika’daki büyük altın yatakları keşiflerine kadar düzgün işlemiştir. Ancak bu olay sonucu altın fiyatları düşmüş, yüzyılın sonlarına doğru altın üretimindeki azalmayla gümüş üretimindeki artış fiyatlarda istikrarsızlığa neden olmuştur. Gümüşteki değer kaybı sonucu temel para olarak gümüş yerine altın kullanılmaya başlanmış ve kimi ülkeler kendi para birimlerini altına bağlamıştır. Dünyada altının üstünlüğü giderek artmış ve altına dayalı monometalizm önem kazanmıştır. Böylece uluslararası para sisteminde altın standardına giden yol açılmıştır.
Avrupalı ülkelerin ellerindeki altın rezervleri nedeniyle sermaye biriktirmeleri sonucu ilk adımını atan kapitalizm, Sanayi Devrimi’nin başlamasıyla müthiş bir hız kazanmıştır. Büyük ölçekli üretim, kırsal bölgelerdeki işsizleri kentlerdeki fabrikalarda çalışmaya yönlendirmiş ve tüm bunların sonucunda hakimiyet, ticaretin esas olduğu merkantilizmden sanayinin esas olduğu kapitalizme geçmiştir.
Altın Standardı Dönemi
Altın standardının uluslararası nitelik kazanmasına kadar on dokuzuncu yüzyılın sonlarında birçok ülke çift metal sistemini terk etmiştir. Altın standardına giden süreçte ülkeler tek bir para standardının bimetalizme oranla kendi para birimlerinin istikrarını daha kolay sağlayabileceğini anlamışlardır. 1870’li yıllardan Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde bu sistem, dünya çapında uygulanmış ve uluslararası para sisteminin temelini oluşturmuştur. Altın standardının temeli, ülkelerin uluslararası işlemlerde paralarının değişim oranı olan döviz kurlarının, ülkelerin altın stoklarına bağlı olarak belirlenmesine dayanır. Altın standardında her ülke, parasının değerini elindeki altın stoklarına göre belirlemiş ve sabit altın pariteleri oluşmuştur. Böylece sistemi kullanan ülkelerin para birimleri sabit kurlardan birbirine bağlanmıştır. Aştın standardında temel para, belirli ayar ve ağırlıkta tanımlanmış olan altındır. Bu tanımlamayı standardı uygulayan her ülke yapmış ve altını bir değişim aracı ve değer ölçüsü olarak kabul etmiştir. Ülkeler arasında altın ithali ve ihracı serbestçe yapılabilmiştir. Altın paranın yanı sıra banknotlar da piyasada tedavül etmiştir. Bu banknotlar da sabit bit fiyat üzerinden altına çevrilebilmiştir.
Ülkelerin Altın Standardı Sistemi’ne geçmesinde liberal ekonomi görüşünün itibar kazanması da etkili olmuştur. Ekonomi dünyasının gözde isimlerinden David Ricardo’nun “Otomatik Altın Standardı Teorisi”, tümüyle serbestleştirilmiş bir ticaret sisteminde ödemeler dengesinin otomatik olarak sağlanacağını öne sürmektedir. Benzer şekilde klasik iktisatçılardan David Hume, dış ticaretteki serbestliğin ödemeler dengesindeki açık ve fazlaları zamanla yok edeceğini beyan etmektedir. Bu iktisatçılar savundukları görüşü, A ve B gibi iki farklı ülke ekonomisini ele alan bir örnekle açıklamışlardır. Bu görüşe göre, dış ticarete konu olan A ve B ülkelerinden A’da ithalat fazlalığı, B’de ise ihracat fazlalığı olduğu düşünüldüğünde, A’nın ithalat fazlalığı B’ye altın ihracı yoluyla ödenecektir. Bu yüzden A’da para arzı daralırken, B’de artacaktır. Böylece A’da fiyatlar genel seviyesi düşerken, B’de yükselecektir. Sonuçta A’nın malları B’ye göre daha ucuz olacağından A’nın ihracatı artacak ve ihracatı azalacak ve ödemeler dengesi açığı kapanacaktır. B’nin ise ihracatı azalacak ve ithalatı artacak ve ödemeler dengesi fazlası eriyecektir.
Altın standardının uygulandığı dönemde yeni altın madenlerinin keşfedilmesi ve teknolojik yenilikler nedeniyle dünya altın üretimi, dünya üretime ve ticaret hacimlerinin artışıyla orantılı olarak artmış ve böylece döviz konvertibilitesi kolaylıkla sağlanmış ve uluslararası ödemelerde herhangi bir likidite sorunu yaşanmamıştır. Ayrıca ülkelerin bu dönemde ticari kontrol ve kısıtlamalar uygulamamış olmaları sebebiyle dünya refah düzeyi hızla yükselmiştir.
Birinci Dünya Savaşı ile birlikte altın standardını uygulayan ülkeler bu sistemi terk etmeye başlamıştır. Bunun ana sebeplerinden biri, genellikle altınla desteklenen paralarda fiyat istikrarı sağlanmasına rağmen, enflasyonun makroekonomik koşullar çerçevesinde değil, yeni altın kaynaklarının tesadüfen keşfedilmesiyle belirleniyor olması nedeniyle enflasyon oranlarında önemli ve sistematiklikten uzak dalgalanmalar yaşanmasıdır. Bir diğer faktör büyük altın kaynaklarına sahip ülkelerin altın satışı gerçekleştirerek dünyanın makroekonomik dengelerini etkileyebilme gücüne sahip olmalarıdır. Son ve sistemin terk edilmesinde en geçerli sebep sayılabilecek faktör ise savaş sebebiyle altın taşımacılığının durmasıdır.
Savaşın sona ermesiyle birlikte tekrar eski sisteme dönülmesinin gerektiğini düşünen ülkeler baş göstermiştir. Dünya genelinde altın standardı, önce altın döviz standardına ardından da altın külçe standardına dönüşerek 1922-36 yıllarında kullanılmaya devam etmiştir. Sistem ne kadar kullanılmaya devam edilse de 1929 yılında ABD’de başlayıp tüm dünyayı etkileyen Büyük Buhran’dan ağır bir darbe almıştır. Krizin başlamasıyla ABD’de deflasyon başlamış, ekonomide daralmalar ve işsizlikte artışlar meydana gelmiştir. Bu nedenle ABD’de üretimi ve ihracatı artırıp istihdam yaratmak için bazı müdahaleci ve serbest ticareti kısıtlayıcı politikaları ülke ekonomisinde boy göstermiştir. Bunun üzerine diğer ülkeler de rekabetçi devalüasyonlar yapma emeliyle aynı politikaları uygulamaya başlamıştır. Tüm bunların sonucu olarak ticaret hacmi ve dünya ekonomisi oldukça daralmış ve altın standardı dünya çapında işlevsiz hale gelmiştir. Bu durumun bir sonucu olarak ülke paralarının konvertibilitesi ortadan kalkmış ve uluslararası ödemelerde problemler oluşmuştur. Bu sorunları aşmak için Sterlin Sahası, Dolar Sahası ve Altın Bloku gibi birbirleriyle alakasız para sahaları kurulmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla da iyice yoğunlaşan yüksek gümrük tarifeleri, sıkı miktar kısıtlamaları ve rekabetçi devalüasyonlar ticaret hacmini fazlasıyla daraltmış ve dünya ticaretini serbestleştirecek, uluslararası ödemeleri kolaylaştıracak bir uluslararası ticari ve mali sistemin kurulmasını zorunlu hale getirmiştir.
Bretton Woods Standardı
Bu sebeplerden ötürü, İkinci Dünya Savaşı sonrasında 1944 yılında 44 ülkenin katılımcıları ABD’nin Hampshire eyaletinin Bretton Woods kasabasında toplanmış ve uygulanacak yeni uluslararası para sisteminin esaslarını belirleyen ve bazı uluslararası kuruluşların faaliyete geçmesine izin veren bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşma ile yeni sistemde standart ölçü birimi altın, rezerv para birimi olarak ise Amerikan doları kabul edilmiştir. Bu nedenle bu sisteme “Altın Kambiyo Standardı” da denilmiştir. Bunun yanında yeni kurulan uluslararası para sisteminin sorunsuz bir şekilde çalışmasının sağlanması için IMF(Uluslararası Para Fonu), savaşta yıkılan Avrupa ülkelerinin yeniden inşasında mali kaynak sağlanması amacıyla IBRID, diğer adıyla Dünya Bankası, gibi iki yeni kuruluş faaliyete geçmiştir. Uygulanacak yeni sistemde ABD dışındaki ülkeler, para birimlerini belirledikleri sabit kurlar üzerinden Amerikan dolarına bağlamışlar, ABD doları ise bir ons saf altın için otuz dolar üzerinden altına bağlanmıştır. Böylece ABD dışındaki ülkelerin para birimlerinin değeri doğrudan altına bağlanmamış, dolaylı yılla altın cinsinden ifade edilmiştir.
Ayrıca bu dönemde Amerikan Merkez Bankası (FED), yabancı ülkelerin merkez bankalarının kendisine getirecekleri dolarlar karşılığında sabit fiyattan altın satma ve kendisine getirilen altınları da sabit fiyattan dolara çevirme taahhüdünde bulunmuştur. Bretton Woods sistemini 1960’lı yıllara kadar düzgün bir şekilde işlemesini sağlayan en önemli etken, ABD’nin dünya resmi altın rezervlerinin büyük kısmını elinde bulundurmuş olması ve uluslararası rezerv para olan Amerikan dolarını basma yetkisine sahip olan tek ülke konumunda olmasıdır.
1960’lı yıllarda doların dünya piyasasında aşırı bollaşması ABD’nin altın rezervlerinin azalmasına, ülkenin sürekli ödemeler dengesi açığı vermesine ve dolara duyulan güvenin azalmasına yol açmıştır. Böylelikle dolardan kaçış başlamış rezervlerindeki doları altınla değiştirmek isteyen merkez bankaları ABD’nin kapısına dayanıp altın talep etmiştir. Bunun sonucunda altın rezervlerinde iyice azalma meydana gelmiş ve ABD’nin dış yükümlülüğü ilk defa altın rezervlerini aşmıştır.
Mevzubahis olayların ışığında ABD’nin de içinde bulunduğu sekiz ülkenin merkez bankaları toplanarak “altın havuzu” oluşturma kararı almıştır. Bu oluşumun amacı, altın fiyatları yükselme trendine girdiğinde piyasaya altın satma, düşme trendine girdiğinde ise piyasadan altın satın alarak piyasadaki altın fiyatının resmi fiyat seviyesinde kalmasını sağlamaktır. Ancak tüm bu önlem ve uğraşlara rağmen ABD’den altın çıkışı önlenememiştir.
Bu gelişmelerin ardından ne kadar Çift Altın Sistemi, SDR gibi yeni sistemler ve rezerv para şekilleri oluşturulsa da ABD dolarından kaçış bir türlü engellenememiştir. ABD ekonomik gelişmelerin ışığında önce bir ons saf altının resmi fiyatını otuz beş dolar seviyesinden otuz sekiz dolar seviyesine çıkartarak yüzde 8.6 devalüe etmiş, ardından ise otuz sekiz dolar seviyesinden kırkı iki dolar yirmi sent seviyesine yükseltmiş ve böylece yüzde on oranında devalüe etmiş olmuştur. Son devalüasyonlar da etkisiz kalınca 1973 yılında Bretton Woods Sistemi yıkılmış ve sabit kur sistemi terk edilmiştir.
Bretton Woods Sistemi’nin yıkılmasıyla birlikte serbest piyasada dalgalanmaya bırakılan altın fiyatlarında önemli iniş ve çıkış trendleri oluşmuş ve bu nedenle altın, tercih edilen bir yatırım ve spekülasyon aracı haline gelmiştir. Ayrıca, türev piyasalardaki hızlı gelişmeler de altının önemini arttırmıştır. Altın fiyatları, uluslararası piyasalardaki gelişmeler ve dünyanın ekonomik ve siyasi görünümündeki değişikliklere bağlı olarak dalgalanmaya başlamıştır.
Kaynakça:
Mahfi Eğilmez. Küresel Finans Krizi: Piyasa Sisteminin Eleştirisi, 3. baskı. İstanbul: Remzi Kitabevi Yayınları, Ocak 2009, s. 12-13
Matthias Morys. "The Emergence of the Classical Gold Standard." Seventh Conference of the European Historical Economics Society, Lund, 1 Temmuz 2007, s. 1-2
Maria Cristina Markuzzo vd. Monetary Standards and Exchange Rates. Londra: Routledge, 1997, s. 90-91
François R. Velde ve Warren E. Weber. "A Model of Bimetallism." Federal Reserve Bank of Minneapolis Research Department Working Paper, No: 588, Ağustos 1998, s. 1-4
Michael D. Bordo ve Finn E. Kydland. "The Gold Standard As a Rule." Federal Reserve Bank of Cleveland Working Paper, No: 9205, Mart 1992, s. 13
Lawrence H. Officer. "Gold Standard." The Economic History Association Electronic Encyclopedia
Michael D. Bordo. "The Classical Gold Standard: Some Lessons for Today." Federal Reserve Bank of St. Louis Review, Mayıs 1981, s. 7-8
Charles Van Marrewijk. An Introduction to International Money and Foreign Exchange Markets. Centre for International Economic Studies Discussion Paper, No: 0407, Ekim 2004, s. 98
Kathryn M. Dominguez. "The Role of International Organizations in the Bretton Woods System." NBER Working Papers, No: 3951, Ocak 1992, s. 11-13
Manuel Guitian. "Rules and Discretion in International Economic Policy." IMF Occasional Paper, No: 97, Washington D.C., Haziran 1992, s. 8
Peijie Wang. The Economics of Foreign Exchange and Global Finance, 2. baskı. Berlin: Springer-Verlag, 2009, s. 24
Catherine R. Schenk. International Economic Relations since 1945. New York: Routledge, 2011, s. 50-51
Comments