top of page

2. Dünya Savaşı ve Almanya’nın Sosyo-Ekonomik Durumu

Güncelleme tarihi: 26 Eyl 2024

Ürün ve hizmet fiyatında sadece günler, saatler veya dakikalar içinde yaşanan artışlar hiperenflasyonun en temel göstergelerindendir. Tarihte bir sürü enflasyon örnekleriyle karşılaşılmıştır, fakat bunlardan en ciddilerinden biri şüphesiz Ekim 1923’te 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’da yaşanan %29.5 oranındaki enflasyondur. Bu enflasyonun sonucu olarak fiyatlar 3-7 günde neredeyse ikiye katlanmıştır.

Ekonomideki bu çöküşün nedeni ise savaşa yönelik ağır askeri harcamalar yapılmasıydı. Her ülke bu askeri harcamaları karşılamak için farklı politikalar izliyordu. Fransa bunun için vergi çıkartmıştı fakat Almanya borçlanmayı tercih etmişti. Almanya bu harcamaların savaşı kazandıktan sonra tazminat olarak geri alacağı ve kolayca geri ödeyeceği düşüncesiydi. Buna rağmen beklenen olmadı ve Almanya savaşı kaybetti. 

Almanya'daki enflasyonun başını çeken nedenlerden bir diğeri İtilaf Devletleri tıpkı Osmanlı’dan istediği gibi Almanya’dan da savaş tazminatı istedi ve “düşene bir tekme de biz vuralım” mantığıyla Almanya ile siyasi, ekonomik ve askeri konularda ağır ve cezalandırıcı hükümler içeren Versailles Antlaşması imzalandı. Anlaşmanın imzalanmasından sonra Alman halkı bu antlaşmayı vatana ihanet olarak nitelendirmiştir.

1921 de bir dolar 70 marka karşılık gelirken Kasım 1923’te 1 dolar 840 milyar mark değerine ulaşmıştı. Almanya’da üretim ve ekonomik yaşam çıkmaza girerken halk aç kalmaya başladı. Ürün fiyatları 3-4 günde bir katlanıyordu ve bir yandan yaşanan siyasi olaylar bu kargaşa ortamınını bir çıkmaza sokmuştu.

Bir yerden sonra hükümetin hazinesinde hiç para kalmadı. Hükümet tazminatı maden olarak ödemeyi teklif etti fakat İtilaf Devletleri tarafından bu istek reddedildi. Misilleme olarak Fransa ve Belçika Almanya’nın Ruhr bölgesini işgal etti. Bu işgalin amacı tazminat karşılığında sanayi mallarına el koymaktı.

Bu süre içerisinde Alman şansölyesi Wilhelm Cuno halkın motivasyonunu arttırmak için pasif direniş çağrısında bulundu. Bu süre içerisinde grev yapan işçilere devlet tarafından maddi destekte bulunuldu fakat yine çok büyük bir hata yaptılar zaten sürekli para bastıkları için artan enflasyona karşılık grev yapan işçilere para sağlamak için daha çok para basmaya karar verdiler. Böylece Alman markının değeri düşmeye devam etti.

Her saniye fiyatlar artıyordu. Bu yüzden halk eline ne zaman para geçse gıda almaya gidiyordu. Alman asıllı ressam George Grosz bu durumu şöyle anlatmaktadır: "Vitrinde oyalanmak bir lükstü, çünkü alışverişin hemen yapılması gerekiyordu. Fazladan bir dakika bile fiyat artışı anlamına geliyordu. Örneğin, bir tavşan mağazaya girdikten birkaç dakika sonra ilk milyon mark daha pahalıya mal olabileceğinden, hızlı bir şekilde satın almak gerekiyordu. Milyonlarca mark gerçekten hiçbir şey ifade etmiyordu. İnsanlar paralarını el arabalarında ve sırt çantalarında taşımaya başlamak zorunda kaldılar. Ben de sırt çantası kullandım."

Tüm bunlara rağmen bir süre sonra Alman ekonomisi Gustav Stresemann sayesinde toparlanmaya girdi. Gustav bu enflasyonu dört hamlede sona erdirdi: Ruhr bölgesindeki işçilerin pasif direnişine son verdirdi, böylece üretim yeniden başladı; Almanya’nın savaş tazminatını kısa sürede karşılayacağını temin ederek Fransa ve Belçika’yla anlaştı ve Ruhr işgali sona erdi; Rentenmark isimli yeni bir para birimi basıldı. Bu para birimi altın endeksliydi ve çok basılmadığı için değerini koruyabiliyordu. Ayrıca hükümet giderlerinde kısıtlamaya gitti. Bu süreçte 700 bin civarında kamu çalışanı işten çıkarıldı.

Evet, Almanya’nın ekonomisi iyileşiyordu yine de işsizlik hat safhadaydı. Bu durumu fırsata çeviren Hitler ve partisi hızlı bir büyüme yaşadı. Almanya’nın kötü ekonomisi Hitler’in önünü açıyordu. Geriye kalan tek şey hitabet ve günah keçisiydi ve bu günah keçisi de bildiğiniz üzere Yahudiler oldu.

Nazi Almanyası’nın ideolojisi nasyonal sosyalizmdi. Nasyonal sosyalizm, sosyalist ideolojinin belli prensipleriyle etnik milliyetçiliğin aynı potada karıştırılmasıyla oluşmuştur. Bu düşünceye göre işçiler kendi uluslarına çalışmalıydı, yabancı sermayeye ve komünistlere karşı mücadele etmeliydi. Hitler bu düşünceden oldukça etkilendi, Almanya’daki ekonomik ve sosyal sorunların temelinde Yahudilerin bulunduğunu düşünüyordu.

Bu ideolojide bireyin hayatındaki her şeyden devlet sorumlu sayılmaktadır. Devlet bireyin hayatındaki her şeye karışabilir. Aynı zamanda Nazizm’in başka bir iddiası da Alman ırkını en üst ırk olarak kabul etmesidir. Saf Alman ırkın korunması hedeflendiği için ırklar arası evlilik yasaklanması bu bakış açısına örnek teşkil etmektedir.

Nazi Partisi tüm halkı kontrol altına almak ve yönetim biçimini devletin tüm kademelerine kabul ettirmek adına Nazi eleştirme sürecini başlattı. Bu sürecin amacı Nazi Almanyası’nda ekonomi ve ticari faaliyetlerden medyaya, kültüre ve eğitime kadar hayatın her alanında otoriter kontrol ve koordinasyon sisteminin oluşturulmasıydı.

Nazi ideolojisi gençleri büyük ölçüde kendi ideolojisinde yetiştirmeyi hedefledi ve bu amaçla Hitler Gençliği gibi çeşitli programlar ve kurumlar kurdu. Bu tür kurumların amacı gençleri Nazi ideolojisine bağlı kılmak ve beyinlerini yıkamaktı.

Rejim gençlerin okul ve eğitim süreçlerine de tabii ki bir el attı. Onların beynini yıkadı ve kendi çıkarları doğrultusunda eğitti. Onlara kendi ideolojilerini aşıladı.

Lise eğitimini tamamlayan gençler anlamı işçi servisi olan bir programla devlet sayesinde çalışma hayatına atılıyordu ve bu program erkekleri sonraki muhtemel hayatlarına hazırlayacak altı haftalık zorunlu tüfek eğitimine de sokuyordu.

Nazi Almanyası’nda insanların dinlenme zamanları bile devlet gözetimi altındaydı. “Kraft durch Freude” -Neşeden güç doğar- adında bir organizasyonla insanların dinlenme zamanlarını ve tatillerini düzen altında tutmaktaydılar. Çalışan nüfusun mutluluğunu arttırmayı ve böylece insanların sisteme ve rejime daha bağlı olmasını gayeleriydi. Bu yolla insanları yurt dışına, dost ve müttefik ülkelere kış, kayak ve plaj tatillerine gönderiliyordu. Bu organizasyon 1930’larda dünyanın en büyük turizm operatörü oldu. 1933 yılından itibaren konser, tiyatro, kütüphane, günlük geziler ve tatil olarak uygun eğlence aktiviteleri de planlamaya başladı.

Nazi Almanyası 1934’te çıkardığı Editörler Yasasıyla basını da kontrol altına aldı. Halk için kimin haber yapabileceğini kendileri belirlediler ve 1.300 gazeteciyi işsiz bıraktılar.

Bu rejim süresince en güç şeylerden biri işçi olmaktı. I. Dünya savaşının yıkıcı etkilerini atlatmak için yüksek iş gücüne çok ihtiyaçları vardı. Rejim, işçilerin çalışma koşullarını kontrol altına aldı ve onları aşırı derecede yüksek çalışma saatlerine ve düşük ücretlere zorladı işçilerin grev hakları elinden alındı, sendikalarda lağvedildi. Tüm işçiler rejime bağlı Deutsche Arbeitsfront, Türkçe anlamı Alman İşçi Cephesi, adlı örgüte yönlendirildi. Bu örgütün ilk amacı işçileri Nazi ideolojisine ve Nazi rejiminin yanında yer almaya ikna etmekti. Ayrıca işçilerin kendi isteklerine göre iş değiştirilmesi de kısıtlandı. Özellikle de vasıflı işçiler iş değiştirmek istiyorlarsa mevcut işverenlerinden izin almak zorundaydı. İzin alamayanlar işlerinden ayrılıp başka bir iş yerine geçemiyordu.

Ayrıca mavi yakalı işçiler de becerilerini ve geçmiş iş tecrübelerini anlatan çalışma defterlerini sonraki iş başvurularında referans olarak göstermek için tutmak zorundaydı. Herhangi bir şekilde istihdam edilmemiş ya da mevcut işini bırakıp da çalışmayan kişiler tembel olarak etiketlenerek o dönem Almanya’sının  suçlular ve serseriler sınıfıyka aynı muameleyi görmekteydiler.

İşçilere tanınan diğer olumlu haklardan biriyse maaşlarından yapılacak kesintiyi kabul etmeleri halinde halk arasında tosbağa araba olarak nitelendirilen otomobile sahip olabilmeleriydi. Fakat işçilerin çoğu bu otomobillere sahip olamadı.

Rejim işçilerin sırtının üzerinde yükselerek temel tüketim mallarının istikrarlı bir şekilde üretilmesini sağladı. Çoğu Alman temel gıda ürünlerine rahat bir şekilde ulaşabilmeye başladı ki bu Alman halkı için birkaç sene öncesine kıyasla bir mucizeydi.

Hitler, 1941'de Sovyetler Birliği’ni işgal etmeye kalktığında ise Almanya'daki günlük yaşam için işler bir daha geri dönülemeyecek bir yola girdi. Herkesin cephede mutlaka yakın bir akrabası veya tanıdığı vardı ve her an onların ölüm haberini alma korkusuyla karşı karşıyaydılar.

Savaşta işler tersine dönüp Almanya'ya karşı hava saldırıları başladığındaysa Alman halkını artık çok zor günler beklemekteydi. Evleri bombalanan aileler tanımadıkları kişilerle başka bir yerde bir arada yaşamaya başlamıştı. Şehirlerin ulaşım ve altyapı ağları kullanılamaz hale geldi ve bu da hayatı daha da zorlaştırdı. 

Özellikle Alman sanayisinin merkezi konumundaki bölgelere yapılan saldırılar temel tüketim ürünlerinin üretimi ve dağıtımını krize soktu. İnsanlar ürünlere karne ile ulaşmaya başladı, bazı ürünlere hakları olmalarına rağmen ulaşabileceklerinin garantisi yoktu. Nazi rejimine katkı verme derecesine göre insanlara miktar olarak daha çok ve daha az temel tüketim ürünleri hakkı tanınıyordu. Endüstri ve ağır sanayideki işçilere daha çok miktarda aktarılırken beyaz yakalı ve ofis çalışanlarına ise daha az miktarda aktarılıyordu.

Gıda ürünlerine ulaşamadığı ve yetersiz beslendiği için birçok Alman bulabildiği herhangi bir toprak parçasında tavşan beslemeye ve kendi sebzelerini yetiştirmeye başladı. Çünkü tavşan küçük olması sebebiyle yetiştirmek ve protein ihtiyacını karşılamak açısından savaş zamanında pratik bir seçenek olarak değerlendirilmekteydi.


Comentarios


Her gün ve ay yeni yayınlarımızdan haberdar olabilirsiniz

Gönderdiğiniz için teşekkürler!

©2022, Cağaloğlu İktisat Kulübü tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page